Osmanlıda etnik gurupları bir tek millet olma şuurunu aşılayarak insanları kardeş yapan bu harcı; siyahı, beyaza kardeş yapan ilahi mesaja bayraktarlık yaparak tüm insanlara adaleti götürmeye çalışan, zalime karşı kaya gibi sert, mazlumun kurtarıcı haline getirilen o ilahi harcı toplumun tüm bireylerin yüreklerinden sökmeye çalıştılar. Koca çınarı parçaladılar ama yine doymadılar. Osmanlının küllerinden yükselen ve onu da söndürmeye çalışan çakalların, Çanakkale geçilmez gerçeğini canlarını ödeyerek gördüler. Müslümanlar ’da kanlarıyla Çanakkale’nin göbeğine damgasını vurarak, Müslümanları yok etmek için savaşın çözüm olmadıklarını iyi anladılar. Bunun için küresel güçler 100 yıllık projelerle bu harcı bir daha yüreklerde inşa edilmemek üzere silmeye çalıştılar. Kurnazla yapılan bu projeler; Müslüman toplumların harcını teşkil eden ve insanları kardeş yapan bu harç, Allah’ın kullarına gönderdiği mesajlardır. Bu mesajların toplamı İslam dinini oluşturmuştur. Yüce Allah’ın indinde tek din de İslam’dır. Vahyin ilk inişini kâfirler tarafından o nurunu nasıl söndürmeye çalıştıysa bugünde ayni zihniyetin devamını olduğunu ispatlarcasına küfrünü devam etmekteler ve insanlara mutluluğu, hakkı hukuku ve huzurun yol haritasını gösteren o dini yüreklerden silmeye çalışmaktalar.
Koca bir haritadan elimizde kalan bir avuç toprağı da bu insanlara çok gören küreselciler, bu milletle çok uğraştılar.
Küreselcilerin bu millete empoze ettiği fikirleri, İslami hassasiyeti olan kişiler tarafından kabul görülmemiş ve istedikleri projeleri uygulayamamışlardı. Çünkü Anadolu halkının İslam’a olan bağlılığı kolayca yüreklerde sökülecek gibi değildi. Yüreklerde İslam’ı sökmedikçe, etnik ayrışımlar için yapılacak uğraşların bir adım bile ilerlemeyeceğini ve bir anlam ifade etmeyeceğini çok iyi biliyorlardı. O sırada Güneydoğu ve Doğu bölgesinin her ilinde sayısızca medreseler vardı. Bunlar yöre halkının katkılarıyla İslami eğitimi uygulamalı olarak görüyor ve ondan bir zevk alıyorlardı. Çünkü kalpler Allah’ın zikriyle huzura kavuşur. O sırada Türkiye’de kurulan hükümetler küreselcilerin kontrolündeydi. Anadolu’dan kurulan bu devletin büyümemesi için projeler geliştiriyorlar. Bu projelerin en önemlisi bu toplumu, milli hassasiyetlerinden koparmak için İslam dinine, tarihimize ve tüm kültürel değerlerimize karşı yerli işbirlikçileriyle sinsi bir savaş açtılar. Kısacası bizi biz yapan ve güçlü kılan harcı çözümleyerek, etrafa çakıl gibi dağılmamızı amaçladılar. Harcı oluşturan Kur’an ve İslam’ı çağırışım yapan her şeye kukla hükümetler tarafından savaş açtılar. Yasaklamaya çalıştılar. Dini ve Müslümanları öcü gibi gösterdiler. Bunların tek gayeleri bu milleti millet yapan harcı çözümlemekti. Bunu başardıkları zaman, milleti etnik guruplara kolaylıkla ayırabileceklerdi. Gerçekten yerli uzantılarıyla bu işi bayağı başardılar. Kürt ve Türk halkları ve diğer etnik guruplara ayrılmak bunun yanında diğer ayrışım da mezhepte ayrımlar yaparak, toplumun her katmanı birbirine düşman etmek için her türlü zulmü halka reva gören baskıcı bir rejim oluşturdular. İnsanların suçu olmadığı halde hapislere tıktılar. Yüreklerde o harcı çözümleyemediklerinden bu sefer Kürt halkı içinden ateist bir örgüt oluşturarak Kürt halkının dini hassasiyetleri yerine, etnik hassasiyeti din olarak yutturmaya çalıştılar. Müslüman Kürt halkını hem örgüt hem de o günkü tepeden inmeci hükümetler tarafından zulmü uygulamaya başladılar. Örgütün ve o zaman ki hükümetler işbirliği yapıyormuş gibi bu halka zulüm ettiler. Her ikisinin amacı dinden soğutmaktı. Yüreklerde dini alarak onun yerine her iki tarafa etnik ayrım yüreklere din gibi yerleştirmekti. En çok ezilen Müslüman Kürt halkıydı. Onlar hem o günkü hükümetlerin baskılarına hem de örgütün acımasız yüzüyle karşı karşıya kalmışlardı. Çünkü o günkü hükümetlerin küresel güçlerin planlarını uygulamakla sorumlu kukla hükümetlerdi. Onları iktidara taşıyan onların katkıları özel harp dairesi tarafından üretilen ve işbirlikçilerle plan ve projeleri uygulamaya koyuyorlardı. Alt yapısını hükümetlerle ve yerli işbirlikçileriyle hazırlıyorlardı.
İşte toplumuzun DNA’sını bozmaya çalışan küreselcilerin istekleri bu dönemde kursağında kaldı. Fakat bunu iyi bilmeliyiz ki onlar küfründen vazgeçmeyeceklerdir. Bu gerçeği adımız gibi bilmeliyiz. Aksi takdirde bu sefer de istiklal Marşı yazma fırsatını bile bulmayabiliriz.