Anadolu Ajansı muhabiri Cuma Sarı, her hafta gündem değerlendirmesini siz değerli gazetemiz okurları için yazıyor.
Kasım ayına hüzün ayı derler ki hüzün ayının son günlerini yaşarken önümüzdeki süreç için umutlu konuşmayı istedim ancak görünen bizi daha zor ve hüzünlü günler bekliyor.
Aşıların bulunmasıyla dünya koronavirüs salgınında bir nebze rahatlamış olsa da maalesef daha kötüsünün geldiği bilgisi herkesi tedirgin etti. Mevcuttaki aşıların delta varyantına karşı etkili olduğunu söyleyen bilim insanları nu varyantı konusunda emin değil gibi, bu belirsizlik tüm dünyayı tedirgin etti.
Birçok Avrupa ülkesi kısıtlamalara dönerken Türkiye bazı ülkelere sınır kapılarını kapattı kapatmasına da açıkçası bugüne kadar gelmiş olabilir endişemi dile getirmeliyim. Tabi bunu söylerken haklı sebeplerim var.
Daha önceki haftalarda da yazdığım gibi Siverek’te mevsimsel grip olarak nitelendirilen ve çok ağır seyreden bir hastalıktan bahsetmiştim. Hatta iddia o ki bazı geceler acil serviste 200 hastanın aynı şikayetle gittiği söylendi. Belki de mevcut PCR testleri bu konuda yetersiz kalıyor olabilir. Elbette bu söylediklerim bir iddiadan ibaret ki bunu ben düşünüyorsam konunun muhatapları hayli hayli düşünüyordur.
Bu arada mevsimsel griple ilgili şikayetler artarak devam ediyor ki hatta bazı hastalar ciğerleri zarar görmüş gerekçesiyle hastaneye yatırılıyor. Geçen haftada dile getirmiştim, öyle sanıyorum ki bu uyarıyı yapmaya devam edeceğim. Sağlık Bakanlığı verilerinin yer aldığı Hayat Eve Sığar uygulamasını kontrol ettiğimde maalesef vaka sayılarında artış olduğunu gözlemliyorum ve bu beni endişelendiriyor.
Kente baktığımızda bu maalesef ilçe sakinleri dünya kadar endişeli görünmüyor. Koronavirüs salgını bir yana artan mevsimsel grip ve artan bulaşı kimsenin de pek umurunda değil. Kalabalık ortamlar, kontrolsüz toplanmalardaki rahatlık bize ileride yaşanacaklarla ilgili ipuçları veriyor.
Maske ve sosyal mesafe sanki koronavirüs salgını sona ermiş ve eski yaşantıya dönmüşçesine unutulmuş gibi görünüyor. Elbette kurallara riayet edenler müstesna ancak istisnalar kaideler bozmuyor. Umuyorum ki çok ciddi sıkıntılar yaşanmadan bunun farkına varılır ve gerekli önlemler alınır. Aksi halde yazımın başında da söylediğim gibi zor ve hüzünlü günler bizi bekliyor olabilir.
Bizi endişelendiren tek konu tabi ki koronavirüs salgını değil. En az koronavirüs kadar endişelenmemiz gereken bir diğer konu da yaşanan kuraklık. Uzmanlar son yılların en büyük kurallığı ile karşı karşıya olduğumuzu söylüyor. Gönül isterdi ki yanılmış olsunlar ancak durum pek iç açıcı değil.
Geçen hafta içinde Hacı Hıdır Baraj göletinde balık ölümleri yaşandığı bilgisi üzerine bölgeye gittik. Gördüğüm manzara korkunçtu. Tonlarca ölü balık kıyıya vurmuş. Biz orada çekim yaparken Tarım ve Orman Müdürlüğü yetkilileri geldi. Baraj göletinden su numuneleri alındı.
İşleri bitince durumu sordum, neler oluyor diye. Gelen su ürünleri mühendisi muhtemelen oksijen eksikliğinden kaynaklandığını söyledi. Bölgede yağış olmaması ve su seviyesinin düşmesi, artan balık yoğunluğu nedeniyle sudaki oksijen seviyesinin düşmesi toplu balık ölümlerine sebep oluyor.
Kuraklık şu an için ulusal boyutta bir sorun olsa da haliyle herkesi ilgilendiriyor ve endişelendiriyor. Bundan sadece balıklar değil, bölge çiftçisi de etkilenecek. Doğayı hor kullanmanın bir sonucu da bu olsa gerek. Bazen düşünürken kendimi bir korku filmi izliyor gibi hissediyorum ve eminim bu hissi birçok insan yaşıyordur. Ne diyelim umarım bu yaşananlardan ders çıkarır ve yeniden her şey yoluna girer.
Geçen hafta 24 Kasım öğretmenler Günü münasebetiyle programlar düzenlendi, öğretmenler günü kutlandı. Şehit öğretmenler anıldı. Bizde haber amacıyla Türkiye Gençlik Vakfı yöneticileri ve gönüllü gençlerle kırsal Çiftçibaşı Mahallesi’ne git…