Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde yaşayan, yaşı 60’ın üzerinde bulunan insanların birden çoğunda görülen, akciğer kanserinin bir türü olan Çermik hastalığıyla ilgili güzel bir yazı okurlarımızın dikkatle okumalarımızın öneririz
ÇERMİK HASTALIĞI
Eski Dicle Üniversitesi (DÜ) Rektörü Prof. Dr. Selahattin Yazıcıoğlu, Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Ana Bilim Dalı’nda görev yaptığı 1970’li yıllarda, başta Çermik olmak üzere Çüngüş ve Ergani ilçelerine bağlı köylerdeki vatandaşlarda sıklıkla görülen akciğer zarı kireçlenmesinin nedenleriyle ilgili çalışma başlattı.
Yazıcıoğlu, 1973’te Çermik ve bazı köylerde 22 bin 239 kişinin akciğer röntgenlerinin mikrofilmini oluşturdu. Hastalığın en çok görüldüğü köyleri tespit ederek coğrafi dağılımını yaptı.
Çermik’i gezerken bazı dükkanlarda tesadüfen gördüğü, topaç halinde satılan beyaz bir kitlenin ne olduğunu soran Yazıcıoğlu, bunun “ak sıva” denilen kireç taşı benzeri bir toprak olduğunu, evlerde sıva ve badanada kullanıldığını ve ilçenin Yukarışehler köyünden getirildiğini öğrendi.
Hastalığa yol açan etkenin bu toprak olabileceğini düşünen Yazıcıoğlu, aldığı numuneyi tahlil için birkaç laboratuvara gönderdi. Gelen raporla toprağın asbest olduğu kanıtlandı
Asbest kullanımının kanser vakalarına etkisini tespit etti
Klinik, radyolojik ve laboratuvar muayeneleri yapmak üzere tespit ettiği 64 hastayı Diyarbakır Göğüs Hastalıkları Hastanesine getirerek inceleyen Yazıcıoğlu’nun bu çalışması doçentlik tezi olarak başarı kazandı. Hazırladığı makale 1976’da Amerikan Bilim Dergisi “Chest”te yayımlandı.
Daha sonra bu çalışmasını genişleten Yazıcıoğlu, evlerinde asbestli toprak kullanan 227 bin nüfuslu 5 ilçe halkını, bunu kullanmayan aynı miktar nüfusa sahip diğer ilçelerdeki grupla karşılaştırdı. 9 yıl süren çalışma sonunda asbest kullanılan bölgeden gelen kanser vakalarının, diğerlerine kıyasla 4 kat fazla olduğu tespit edildi.
Çalışmalar Amerika ve İngiltere’deki laboratuvarlarda incelenerek teyit edildi. Diyarbakır Tıp Fakültesi, o dönem Dünya Sağlık Teşkilatının bülteninde “Kanser Araştırma Merkezleri”nden biri olarak yer aldı.
Yazıcıoğlu “Asbestozis Araştırması” isimli çalışmasıyla 1980 yılında Sedat Simavi Vakfı “Sağlık Bilimleri Ödülü”ne layık görüldü.
1 Nisan 2002’de hayatını kaybeden Prof. Dr. Yazıcıoğlu’nun asbest konusundaki çalışmaları, kendisinden sonraki akademisyenlere de yol gösterdi.
Pekmez yapımında dahi asbest kullanılmış
Yazıcıoğlu’nun çalışmalarını sürdüren akademisyenlerden biri de DÜ Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Şenyiğit.
AA muhabirine açıklamalarda bulunan Şenyiğit, geçmişte kırsaldaki vatandaşların asbesti ısı ve su yalıtım özellikleri nedeniyle yararlı sandıkları etkilerden dolayı evlerin sıva ve badanasında, çatıların, ateş yakılan ocakların yalıtımında, pekmez yapımında dahi kullandığını söyledi.
Şenyiğit, asbestin başta Çermik olmak üzere Çüngüş ve Ergani ile Elazığ’ın Maden, Şanlıurfa’nın da Siverek ilçelerine bağlı köylerin çevresinde yaygın bulunduğunu dile getirdi.
Kolay çıkarılması nedeniyle de kullanılan bu toprağın, içindeki kanserojen madde yüzünden zamanla o bölgede yaşayan insanların göğsünde ağrıya, nefes darlığı gibi şikayetlere neden olduğunu anlatan Şenyiğit, daha önce yapılan araştırmalarda bunun tıp literatürüne “Çermik hastalığı” olarak girdiğini kaydetti.
“Oluşturacağı hastalıkları ortadan kaldırmak için 20 ila 40 yıl geçmesi lazım”
Şenyiğit, Çermik ve Ergani’nin bazı köylerinde halen bu toprağın kullanıldığına işaret ederek, “Bu toprak bir defa vücuda girdikten sonra artık bunu vücuttan atabilecek bir ilaç söz konusu değil. Dolayısıyla bu toprağı bugün engelleseniz de bunun oluşturacağı hastalıkları tamamen ortadan kaldırmak için 20 ila 40 yıl geçmesi lazım.” dedi.
Geçmişte hasta sayısının azımsanmayacak derecede fazla olduğuna dikkati çeken Şenyiğit, neden olduğu hastalıklar belirlendikten sonra bölge halkı tarafından bu toprak kullanımının azaldığını belirtti.
Köylerde betonarme yapılara geçişle asbestin evlerin yapımında da kullanımının azaldığını anlatan Şenyiğit, “Hastalık yüzde 95 azaldı. Sebebi bu toprağın 1990’lı yıllardan sonra kullanılmaması. Eskiden kliniğimize asbeste bağlı 2-3 akciğer zarı kanseri vakası gelirdi. Artık çok az vaka geliyor.” diye konuştu.
“Akciğer zarı kanseri genelde 50-60’lı yaşlardan sonra görülmekte olup göğüs duvarında ağrı, nefes darlığı, ciddi anlamda yan ağrısı olur. Bunlar tedaviye de yanıt vermez. Nefes darlığı da gittikçe artar.” ifadelerini kullanan Şenyiğit, hasta sayısının azaldığını ancak hala bu hastalıkların var olduğunu kaydetti.
Bölgesel anlamda bu toprağı kullanan evlerdeki vatandaşların uyarılması gerektiğini belirten Şenyiğit, “Gerekirse denetimler, asbest konusunda bilgilendirmeler yapılmalı. Halka gidilip asbestin mutlaka kullanılmaması gerektiği, zararlı olduğu, evdeki bir günlük bebekten 70 yaşındaki kişiye kadar herkese zarar vereceği söylenmelidir.” dedi.