?>

AMELLERDE NİYETİN VE İHLÂSIN ÖNEMİ

Mahmut Yıldızbaş

3 yıl önce

Hamd-ü sena âlemlerin rabbi olan Allah’a aittir. Salât ve selâm üsve-i hasene olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’e, O’nun ehl-i beytine, ashabına ve O’na tabi olanların üzerine olsun.

Allah(c.c.) kendisine inanan ve Hz. Peygamber(s.a.v.)’e tabi olan mümin kullarından iman etmelerini, salih amel yapmalarını ve güzel ahlak sahibi olmalarını istemektedir. Söz konusu imanın, salih amelin ve güzel ahlak davranışının bir ibadet olarak muteber olabilmesi için niyetin olması gerekir. Allah(c.c.) katında güzel ve makbul bir ibadet olarak görülmesi için niyette ihlâsın olması gerekir.

Amellerde Niyetin Yeri ve Önemi

Niyet, sözlükte “kastetmek, karar vermek, kalbin bir şeye yönelmesi, ne yaptığını bilerek yapması” gibi anlamlara gelmektedir. Dini bir terim olarak niyet “Allah’ın rızasını kazanma arzusuyla ve O’nun hükmüne tâbi olmak üzere fiile yönelen irade” şeklinde tarif edilmiştir. (Komisyon, Dini Kavramlar Sözlüğü, “Niyet” mad., Ankara, 2006)

Niyetsiz bir ibadetin normal bir davranıştan farkı yoktur. Çünkü niyet her şeyin özü ve başıdır; adete amellerin ruhu mahiyetindedir. Nitekim Hz. Peygamber(s.a.v.) amelde niyetin önemi, amellerin niyete bağlı olduğu ve herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre aldığı konusunda şöyle buyurmaktadır: “Ameller niyetlere göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. …” (Buhârî, Bed’ül-vahy, 1; Müslim, İmâre, 155)

Salih amellerden önce niyetin getirilmesi mutlak olarak farzdır. Niyetin yeri kalptir; tercümanı ise dildir. Kişinin kalben yerine getirdiği niyetini de sadece Allah(c.c.) bilmektedir. Allah(c.c.) bizim beden ve şeklimize değil salih amellerimizdeki niyete bakar ve ona göre değerlendirir. Hz. Peygamber(s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Allah, sizin cüsselerinize ve şekillerinize değil, kalpleriniz(deki niyete)e ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 33)

Niyette İhlâsın Yeri ve Önemi

Ameller niyetle ibadete dönüşerek değer kazanır. Kalbin ameli olan niyet de ihlâsla ve samimiyetle itibar görür. Nasıl ki niyet ibadetin ruhu ise, yapılan salih amelin Allah’ın rızasına uygun olması açısından ihlâs da niyetin özüdür. Bunun için ihlaslı bir niyetle yapılan ibadet Allah katında kabul görülmektedir, sevap olarak kat kat karşılık verilmektedir.

Allah, müminlerin ibadetlerini ihlâslı bir niyetle yaptıklarını ve samimiyetle yapılan ibadetlerin Allah’ın rızasını kazandırdığını şöyle ifade etmektedir: “Halbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” (Beyyine, 98/5); “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.” (Hac, 22/37)

Hz. Peygamber(s.a.v.) ihlâslı bir niyetle yapılan ibadetlerin kabul edileceği hususunda şöyle buyurmaktadır: Allah sadece samimi bir şekilde ve kendi rızası gözetilerek yapılan amelleri kabul eder.” (Nesâî, Cihâd, 24)

İhlâslı Niyetle Yapılan Salih Amel Kurtuluş Vesilesidir

İhlâslı bir niyet ile yapılan ibadetler hem dünyada hem ahirette mümin için bir kurtuluş vesilesidir ve yoludur. Hz. Peygamber(s.a.v.) ihlâslı bir niyetle yapılan ibadetlerin kurtuluşa vesile olduğu hakkında eski ümmetlerin birinde meydana gelen bir olayı şöyle ifade etmektedir: “Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine: “Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz.” dediler.

İçlerinden biri söze başlayarak: “Allah’ım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım; onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Süt kabı elimde şafak atana kadar uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler. Rabbim! Şayet ben bunu senin rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al! Diye yalvardı.” Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.

Bir diğeri söze başladı: “Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. (Bir başka rivayete göre: Bir erkek bir kadını ne kadar severse, ben de onu o kadar seviyordum). Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona 120 altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman (bir başka rivayete göre: Cinsî münasebete başlayacağım zaman) dedi ki: Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme! En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım, verdiğim altınları da geri almadım. Allah’ım! Eğer ben bu işi senin rızanı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır, diye yalvardı.” Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.

Üçüncü adam da: “Allah’ım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam çıkageldi. Bana: Ey Allah kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de ona: Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, dedim. Adamcağız: Ey Allah kulu! Benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum, diye cevap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü. Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye yalvardı.” Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler.(Buhârî, İcâre, 11; Müslim, Rikâk, 100)

Sonuç olarak, dinimize göre bir ibadetin sahih olması için niyet etmek farzdır. İbadetin Allah(c.c.)’ın katında kabul olup O’nun rızasını kazanması için de niyette ihlasın olması gerekir. Samimi bir niyetle yapılmış ibadetler hem dünyada hem de ahirette kurtuluşa ve mutluluğa vesiledir. İbadetlerimizde niyete, niyetimizde de ihlasa dikkat etmemiz gerekir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI