Diyarbakırlı Ramazan hoca ve din adına katledilenlerin anısına…
İnancı olanlar için söylüyorum; bütün dinlerin varoluş sebebi insanları Allah'a yakınlaştırmak içindir. Allah’a yakınlaşmak da; okumaktan, araştırmaktan, kendini geliştirmekten ve adaletli davranarak iyi bir insan olmaktan geçer. Tüm kutsal kitaplar insanların “Biri birini sevmelerini, biri birilerine adaletli davranmalarını” emreder. Bu nedenle dinler, bir değerler sistemi içerisinde; öğüt verici, doğru ve yanlışı gösteren, iyiyi ve kötüyü işaret eden, nasihat eden ve sosyal hayatta yaşama dair insanlara yol gösteren inanç guruplarıdır. Ayrıca din, insan ile Allah arasında bir ilişkidir ve kişinin vicdanında kalmalıdır. Bu sebeple belirtmem gerekir ki kutsal inançlar; çıkar, menfaat, ego ve politikalara alet edilmemelidir.
Ancak bu gün Müslüman diye geçinen ülkelerde hakim olan inanç, şekil Müslümanlığından öteye gitmiyor ne yazık ki. İslam; cübbe, sarık, takke giymekle, sakal bırakmakla, elinde tespih, dudaklardaki mırıltı, parayla okunan mevlit, naralar atılarak yapılan zikir değildir. Sırça köşklerde oturarak taraflı bir şekilde fetva verip, bilinçleri bulandırarak oyalamak hiç değil… Dini mitolojiden ve hikâyelerden arındırarak gerçek manada dinin esaslarına göre yaşamak lazım. Aksi takdirde Bakara 279 ayet’te, “Allah ve elçisinin size savaş açmış olduğunu bilin…” denmektedir. Ancak var olan tüm dinlerin ve dinleri referans alan tüm inanç guruplarının birçoğu dinin emirlerini çiğneyerek; din adamlarının, siyaset ve egemenlerin inançları doğrultusunda şekillendirilerek yönlendirildiği ve onların çıkar ve menfaat sağladığını görmekteyiz. Ayrıca çağlar boyunca kavga içerisinde olduklarını, yüz binlerce masum insanın din adına katledildiği ve hala da bu kavgaların devam ettiğini hayret ve üzüntüyle gözlemliyoruz.
Dün orta çağ Hristiyanlığının ruhban sınıfına benzer, kilise ve kutsal papa gibi Tanrı adına kutsallaştırılmış din adamlığı ve kurumlarının benzeri, bugün Müslümanlık adına pirler, şeyhler, mollalar, imamlar; İslam adına tarikat ve cemaatler kurarak din adamlığına soyunmuşlardır. Bilindiği gibi; mezhep, tarikat, cemaat gibi beşeri oluşumlar Hz. Peygamberden sonra farklı zamanlarda ortaya çıkmıştır. Daha sonra bu tarikat ve cemaatler dinin yerini almaya başlayınca, din farklı yorumlarla önce Müslümanlaştırıldı, sonra fırkalara bölünerek tanımlanmaya başlandı. Her fırka kendisini “Doğru ve kurtuluş” adresi olarak gördü ve gösterdi. Böylece İslam dinini parçalayarak herkes kendi saltanatını kurmaya başladı. Ve bir şekilde “Örgütlü din” oluşturularak yeryüzünün en tehlikeli yapısı haline geldi.
Dolayısıyla herkesin kutsalı vardır ve herkesin kutsalına da saygı göstermek gerekir. Senin inandığın kutsalın başkasının kutsalına saygı göstermiyorsa ve insanların hayatını zehir ediyorsa burada kendi kutsalından da söz edemezsin. Herkesin kutsalı kendinedir. Hiç kimse başkasının kutsalına dil uzatamaz. Ama sen kalkar kendi kutsalınla başkasının hayatını zorlayarak etki altına almaya kalkarsan… Ne olur? Zaman gelir düşündüğünden fazlası senin için olur… Sonra; kin olur, kavga olur, kan olur, ölüm olur…
Daha nice Ramazanlar katledilerek öldürülür... Eeeey! Kendi yaşamlarında her türlü harama bulaşmış, helal haram kavramına riayet etmeden hak yemiş; inançtan, insanlıktan, adaletten, merhametten nasiplerini almadan, sadece kendi çıkar ve menfaatlerini düşünerek; çiftlik evler, binlerce dönüm arazi, yurt içinde ve yurt dışında emlak yatırımları, köşkler, havuzlu tripleks villalar ve malikanelerde mülk sahibi olarak palazlanıp Karun gibi yaşayan din bezirganları! Ve sadece bu dünyayı yaşayanlar! Ölüm herkes içindir.Çünkü ölüm taraf tutmaz. Giderken amelimizle ve eli boş gideceğimizi herkesten çok daha iyi siz bilirsiniz…