YAZI-4İşte geçiyordu böyle hayat… Yaşamaya çalışıyorduk, hayata inat,Nihayet lisenin ortalarına geldik; Yaş oldu, on yedi, on sekiz; Ya örs olacaktık, ya çekiç,Yıl Bin Dokuz Yüz Yetmiş Sekiz… Mektepte herkes kapağı atmış bir yere, Okulda bir hengâme…Şimdi ağır takılma zamanı! “Arkadaşlar haydi derneğe!”Hurra herkes bir yere… Sende davetlisin mutlaka bir yere,Kalamıyorsun orta yerde,Başlıyorsun devrimciliğe bir kere…İlk defa gidiyorsun derneğe, Göze ilk çalan; Büyük kırmızı harflerle duvara yazılan,Ho Chi Minh’in hafızalara kazınan;“Hiç Bir Şey Bağımsızlık Ve Özgürlükten Daha Değerli Olamaz.” Sözü.Etkileniyorsun, seviyorsun, samimi buluyorsun;Bu kez arıyorsun özü,Ve bağlanıyorsun bir şekilde derneğe…Arttık, gizli gizli başlıyorsun gitmeye,Ne olur ne olmaz! Dikkat ediyorsun,Baban duyar, abin duyar; Sonra kıyamet kopar, bunu biliyorsun!Ama devrimci hareket çekiyor seni içine, yine de gidiyorsun…Alışıyorsun, siyasete müptelası oluyorsun,Sonra kendi kendine diyorsun; Kim duyarsa duysun; ne olursa olsun, İsterse kıyamet kopsun!Artık bırakıyorsun burjuva hareketlerini, Çıkarıyorsun hayatından,Bu kez ezilen yoksul insanların mücadelesi,Başlıyor yaşamından…Köylü bir vatandaşın resmi işi var,Başlıyorsun Hükümet Konağından,Sorunu olan herkes koşuyor derneğe, Ayrılmıyor yanından,Çözüm bulacaksın onlara, Çünkü sen artık devrimcisin, Umutsun; farkın yok onlardan,Yoksul bir aileye yapılacak yardım,Yâda bir öğrenciye yol parası,Bunu halletmelisin kaşla göz arası,Bir yoldaşın mercimek palısı yapılacak,Karakoyun toprağında, Haber geldi Diyarbakır zindanından,Koşuyorsun herkese, Fedakârlık yapıyorsun yaşamından.Kimse görmese de kopamıyorsun, Cuma namazından…Din’le devrimcilik birlikte olmaz diyorlar, Belki de yanılıyorlar!İşte kırılma noktası burada başlıyor, Birileri durmadan bu yarayı kaşıyor,Amaç adalet ve özgürlükse; Özgür yaşam ve adalet yakışır herkese…Neyse… Başlıyor; toplantılar; Konferanslar, eğitsel çalışmalar, seminerler…Merak ediyorsun, acaba ne yapıyor bu gençler?Çıkıyorsun ikinci kata, görüyorsun herkesi,Bir halka oluşturulmuş; Arkadaşın biri veriyor dersi,Dersin konusu, “Batı Sahra Halk Kurtuluş Partisi Cephesi…”Artık şekilleniyor kafanda kitap ve okumalar…Çok tehlikeliydi! Kitap, dergi, bildiri;Saklıyordu Hasan Hilmi göksündeki dergiyi,Derginin adı mı? “Medya Güneşi”,Sonra bildiri dağıtmalar, Duvarlara yazılar yazmalar; “Kahrolsun Sömürgecilik, Kahrolsun Faşizm, Kahrolsun Feodalizm”“Biji Azadi, Bımırı Koledari…”Ve çıkıp haykırıyor militan ruhlu biri,Edi besse, rabın ser xü, bışkinın kılita zordari…Yetmedi… Hey! Siverek’in gençleri,Hazır olun… Gideceğiz ileri… Zapt edeceğiz güneşi,Yıkacağız bu çarkı; yeniden kuracağız ülkeyi!İşte böyle bir kimlik kazanıyorsun orada, Sonra buluyorsun kendini tartışmalarda,Bu kez başlıyor devrimci takılmalar; Küçük burjuva hareketlerini terk et,Devrimci ahlaka riayet et; Okulda hareketlerine dikkat et…Ve fitillenir fraksiyonlar arasında kavgalar… Vay sen misin bana yan bakmalar!Maocular, TİKKO’cular, DDKD’ciler,Kawacılar, Üçüncü Dünyacılar, Rızgariciler, Ala Rızgariciler, Kawa Redciler, Kawa Kabulcüler, Üçüncü dünyacılar, Sosyal faşistler, Maocu faşistler, KUK’çular, Özgürlük Yolu, Apocular… Velhasıl kırk iki çeşit solcular…Önce masada başlar tartışmalar, atışmalar,Açılır kitaplar; Karl Marx, Lenin, Stalin’den okunur pasajlar,Karşı taraf ikna olmaz, Çıkarır silahını masanın üstüne salar,“Devrim bununla yapılır!” der, son noktayı koyar,Masa dağılır; başlar gürültüler, kavgalar…Kawacılar silahla Sakip’i yaralar, Lüto eli boş; yalın ayak onları kovalar…Sonra başlar cinayetler, kavgalar… Durmadan devam eder bu kirli davalar…Ve peşi sıra kardeş kardeşi yaralar… Gazetesi katlanmış duruyor cebinde, Vurulmuş küçenin orta yerinde;Boylu boyunca uzanmış Cuma,Oluk gibi kan akıyordu bedeninde, Ama herkes başını gömmüş kuma, Nice canlar öldürüldü, gitti kim vurduya…Kaybolur orta yerde Ahmet, Ardından Nazım; Başını eziyorlar Hasan’ın,Vuruyorlar akşama doğru bir hamalı,Küçenin başında Ramazan Can’ı;Hava puslu; Okuldan çıkınca puşt bir kurşuna hedef oluyor,Okul müdürü Ali Uslu…Dükkânında vurulur kitapçı Şefik,Cehalete, kine, intikama alet edilir tetik,Şeytan küçesinin ortasında vurulur bir genç,Adı mı? Ekrem’di Ekrem…Kurtarılmış bölgeler oluşturulmuş, Dört bir yana kurulmuş pusu,Barikatlarda görünüyor Kaleşinkofun namlusu,Kötü bir zaman, her yerde kan; Her dilde intikam…İnsanlık ölmüş; her yerde yalan,Her taraf talan; Birileri karıştırıyor her an, her zaman,Memleket kör bir kavganın içinde, İnsanlar ölüyor durmadan;Lakin silahlar bir türlü susmuyor,Kimse evinden dışarı çıkmıyor, çıkamıyor;Analar ağlıyor, ocaklar sönüyor,Adeta herkes kin kusuyor…Böyle geçiyordu işte her an; Çok kötü, çok da yaman;Göz gözü görmüyor, karanlık bir zaman! Hiç göstermediler ne yazı ne baharı, Hep yaşattılar Şubatı, sonbaharı;Bozdular her şeyi kalmadı tadı,Yaşattılar kışı, zemheriyi, ayazı.Karmaşık, kaotik, korku dolu bir hayat,Her yerde figan, her yerde feryat…Tam iki yıl sürdü bu kirli savaş; Kimileri ister kan, kimileri kurban,Her yerde, her zaman; Bir türlü durulmuyordu kan, Kana doymuyordu asuman…Kısacası; Varla yok arasında geçiyordu zaman.Yani üç aşağı beş yukarı,Karanlık günlerden geçiyordu Siverek uşağı…