YAZI- 2
Sonra bebeler yavaş yavaş büyüyordu bir şekilde; Maniler, ağıtlar, nenniler eşliğinde,Ve Ana başlıyordu aklına geldiğince;“Halep yolu Şam pazar, İçinde ayı gezer,Ayı değil kamıştır, Beş parmağı gümüştür,Gümüşümü aldılar, Beni yola saldılar,Yolda bir elma gördüm, Elmayı tahta verdim,Taht bana darı verdi, Darıyı kuşa verdim,Kuş bana kanat verdi, Hop hop hopbaşı, Benim babam binbaşı,Veziri bıçakladı, Kızını kucakladııı…”Ve bebe böyle uyutulmaya çalışılıyordu beşiğinde…Seré bıné mehé, sancılar ve ateşler içinde,Belli bir zaman diliminde,Bebe diş çıkarır önce,Diş çıkardı diye,Diş hediği yapılır iyileşince,Sonra mahalleden yedi kız toplanır, Tümünün beli ince,Bebe kalburun içine oturtulur önce,Başına dökülür hedik, Sonra içine doldurulur hediyelik.Ve böylece bebe büyür; Çocuk olur Siverek damlarında; Eşiğinde, beşiğinde, hewşinde, eyvanında…Bundan sonra; Saldım çayıra, mevlam kayıra!Artık, ne çıkarsa bahtına…Çocuk kısa zamanda alıştı Siverek sokağına;Sokaktaki; arkına, tozuna, toprağına, Döndü devranın çarkına…Çocuktu ya! Artık dar geliyordu küçeler ona,Durmadan koşuşturuyordu; bir o yana bir bu yana,Acıkınca tahta kapılı enikten,Kurşun gibi daldı maskana,Bir parça fırın ekmeğine sürdü mis gibi salça,Yine geldiği gibi enikten fırladı,Arnavut taşlı sokağa,Ardından keskin bir ses işitti; Yine feryat ediyordu serencam Ana;“Law law Qürrüfiyo! Evde salça bırakmadız!”Günde iki posta salça ekmek, Yâda peynir ekmek…Çocuk için en güzel yemek, bu demek!Ancak, bunu bulmak için büyük bir yürek gerek.Geldi okul vakti… Sonra oyun vakti;Tol-çıbıx, naylon topla maç, Damdan dama atlamak…Eve gelince kir pas içinde kalmak,Sonra yine acıkmak, yine maskana dalmak; Yine anadan zılxıt yemax;“Lawo qürçımıyo! Ulan evde peynir bıraxmadız…”Artık babanın çarşıdan eve gelme vakti,Neredeyse doldu saati,Biraz sonra dış kapının sesi düşer avluya,Baba hışımla girer odaya,Herkes ayakta girer hizaya,Sanki Osmanlı paşası girdi odaya,Sakosu asılır askıya,Sonra herkes çil yavrusu gibi dağılır bir yana,Neyse… Ev kalabalık; Meyve niyetine file içerisinde,Yenmesi için eve alınır bir torba portakal,Hoop! Kimse yaklaşmasın, Hele yaramaz çocuk sen yerinde kal,Torbayı maskanda muhafaza altına al; Kapıyı da kilitle portakalı garantiye al,Akşam yemeğinden sonra,Kişi başına birer tane önlerine at,O zaman herkes mutlu! Koklaya koklaya; Sindire sindire portakalı mideye kat,Oooh şimdi ne rahat!Akşam oldu yatma vakti geldi yine; Yer yatağı serildi him hime,“Haydi, yatağa…” Zaten yataklar dib dibe,Allah ne verdiyse; Altı, yedi, sekiz, dokuz çocuk yan yana; Haydi, uzanın yatağa…Altına kaçıranların döşeğine muşamba serili,Evin büyük abisinin duyulur davudi sesi;“Ulan, altına işeyenler muşambalı döşeğin üstüne geçsin!”Sonra her kafadan bir ses… Pir-u paktır herkes…Gürültü devam edince evin büyük kızı konuşur bu kez;“Gır gop hesené top, kim konuşursa qalada bir kedi ölmüş…”Gürültü üzerine kapı hışımla açılır, Bu defa babanın heybetli sesi ortalığa saçılır;“Law nivé şevéyé, elekriğé xewrakın, rakevin!”Saat daha akşamın dokuzu olmamış,Daha vakit dolmamış, Elektriğin siyah düğmesi çevrilir sola,Pat diye karanlığa gömülür oda,Artık gözler dikilir tahta direkli tavana,Sadece ay ışığı vurur cama,Oradan da xezal resimli duvardaki halıya.Nihayet sabah olunca,“Kim benim üzerime işedi?”“Sen yaptın, ben yapmadım” kavgası, Değiştir pijamanı, ver güneşin önüne kurusun! Biraz sonra ortalık durulsun.Yine aynı tas, aynı hamam; İşte böyle geçiyordu zaman…Yani üç aşağı beş yukarı,Bu şekilde yaşıyordu Siverek Uşağı…