CUMA SOHBETİ
Çocuk ve genç, bir toplumun geleceğidir. Her toplum, kendi geleceğini garanti altına alacak, kendi değerlerini yükseltip, geliştirecek fertler yetiştirmeyi hedef edinir. Yeni yetişen nesiller ruh ve bedence sağlıklı, güçlü ve dinamik bir kişilik geliştirdikleri ölçüde, toplum da güç ve kuvvet kazanacaktır. Ayrıca, gençlerin eğitimine ve öğretimine çağın gelişen şartlarını da göz önünde bulundurarak önem veren milletler, daima yükselmişler ve dünyada söz sahibi olmuşlardır.
Gençlerimizin fenni ve bilimsel alanında yetiştirmeleri ve bu hususlarda çalışma yapılması önemli olduğu kadar maneviyat ve güzel ahlaka dayalı konularda da yetişmelerine değer verilmeli, bunun üzerinde düşünülmeli ve projeler yapılmalıdır. Çünkü genç bedende zihin ile gönül dünyası arasında uyumun olması kişilik kazanılması ve topluma faydalı olması açısında önemli bir husustur. Bu sebeple toplumun huzur, güven ve mutluluğu günümüz gençlerinin maneviyat ve güzel ahlakla yetişmekten geçmektedir. İnanç ve erdemli davranışlar ile yetişen genç bireyin bu durumu kendisine faydalı olduğu gibi yaşadığı çevresine de faydası olmaktadır. Bundan dolayı günümüzün gençlerinin manevi ve ahlaki eğitimine önem verilmesi yarına yapılan en iyi yatırımlardan biridir.
Gençlerimizin manevi ve ahlaki olarak yetişmeleri için örnek olabilecek rol modellerin onlara sunulması ve bu rol modellerin de iyi seçilmesi gerekir. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) ve sahâbe-i kirâmın (r.a.) ve İslâm âlimlerinin hayatında gençlerimize iyi örnek olabilecek güzel tablolar bulunmaktadır. Bundan dolayı gençlerimizin maneviyat, güzel ahlakla ve iyilikle bezenmiş kişilik ortaya koymaları için onlara iyi rol model olacak örnek tablolar anlatılmalıdır.
Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de, genç yaşta iman etmiş, manevi ve ahlaki bir hayat içinde yaşamaları için yerlerini, yurtlarını ve dünyevi makamlarını terk edip Allah’ın (c.c.) yoluna râm olan Ashâb-ı Kehf’i bizlere örnek gösterip şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz onlar, Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık!” (Kehf, 18/13)
Maneviyat, ibadet ve güzel ahlakla yetişen genç kıyamet gününde, mahşer yerinde Allah’ın (c.c.) arşının gölgesinde gölgelenecektir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu müjdeli durumu şu şekilde ifade etmektedir: “Yedi grup insan vardır ki, hiçbir gölgenin olmadığı günde onlar Allah’ın (c.c.) arşının gölgesinde gölgelenecektir. Bunlar; Adaletli yönetici, Allah’a ibadetle büyüyen genç, kalbi camilere bağlı kimse, Allah için birbirini seven, bu uğurda bir araya gelip bu sevgi ile ayrılan iki kimse, mevki sahibi olan güzel bir kadın tarafından birlikte olmaya çağırıldığı halde, “Ben Allah’tan korkarım” cevabı ile karşılık veren kimse, sağ elinin verdiği sadakayı sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka veren kimse, tenha yerde Allah’ı anarak gözleri yaşla dolup taşan kimse.” (Hâkim, Müstedrek, IV, 341)
Allah (c.c.) dünyada hayatımızı idame etmemiz için bizlere çeşitli nimetler ve imkânlar vermiştir. Sözkonusu nimetlerden birisi de gençliktir. Ahirette insana sorulacak ve hesabı istenilecek hususlardan birisi de gençliğini nerede ve hangi yolda harcadığıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu hususu şöyle ifade etmektedir: “İnsanoğlu kıyamet gününde şunlardan sorulmadıkça ayağını yerinden kımıldatamaz: Ömrünü nerede tükettiği, gençliğini hangi yolda harcadığı …” (Tirmizî, Kıyamet, 1)
Gençlerin iffetli yaşamaları ve gayr-ı ahlâkî davranışlardan uzak durmaları önemlidir. Bu hususta duyarlılık kazanması için çocuklarımıza ve gençlerimize yol gösterip yardımcı olmamız gerekir. Çünkü ergenlik döneminde bulunan çocuklarımız, gençlerimiz bir konuda karar verirken veya alırken duyguları aklın önüne geçebilmekte ve çeşitli hatalar, yanlışlar yapabilmektedir. Bundan dolayı Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de iffetli bir şekilde hayatını yaşamaya çalışan ve hatta bu hususta iftiraya uğrayıp senelerce zindanda kalmak suretiyle bedel ödeyen Hz. Yusuf’u (a.s.) bizlere ve gençlerimize örnek göstermekte olup şöyle buyurmaktadır: “Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek “Haydi gelsene!” dedi. O ise, “Allah’a sığınırım, çünkü o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler” dedi.” (Yûsuf, 23)
Gençler, geleceğimizdir. Geleceğimizin emin ve güven içinde olması için onlara milli, manevi ve ahlaki değerlerin kazanmaları ve bu hususlarda kişilik kazanması için gençlerimize eğitim vermek suretiyle yetiştirilmeleri gerekmektedir. Gençlerimizin sağlıklı bir kişilik kazanmaları için Hz. Peygamber’i (s.a.s), ashâb-ı kirâmı (r.a.) ve İslâm âlimleri onlara rol model olarak gösterilmelidir. Gençlerin ve çocukların sevgi, saygı ve rahmet duygularıyla yetişmeleri önemli bir konudur. Bundan dolayı anne, baba, dede ve nenelerin büyükler olarak gençlerimizin bu duyguları edinmeleri için onlara yardımcı olunması hususu yapılması gereken önemli görevlerimizdendir.
Rabbim, gençlerimizi milli ve manevi değerlerle ve güzel ahlakla yetiştirsin.
Cumamız Mübarek Olsun
BİR SORU / CEVAP
SORU : Kadının mirastaki durumu nedir?
CEVAP : İslam, koyduğu malî hükümlerde genel olarak külfet-nimet dengesini gözetmiştir. Miras hukuku da buna dâhildir. Evlilik esnasında erkeğe, evleneceği kadına mehir vermesi emredilmiş, evlilikten önce kadının nafakası baba ve kardeşlerine, evlilik süresince de kocasına yüklenmiştir. Bu ve benzeri yönlerden bakılınca kadınların miras konusunda haksızlığa uğratılmadıkları anlaşılır.
Kadının mirastan alacağı pay, vefat eden kimseye olan akrabalık derecesine göre değişir:
a) Vefat eden kimsenin kızı olarak kadın: Erkek kardeşleri ile beraber bulunduğunda kardeşinin aldığı payın yarısını, erkek kardeşi yoksa ve kız tek ise mirasın yarısını alır. Kızlar birden fazla olduklarında ise mirasın üçte ikisini alırlar (Nisa, 4/11). Üçte ikisini aralarında eşit olarak paylaşırlar.
b) Vefat edenin oğlundan torunu olarak kadın: Vefat edenin çocukları yoksa tek olması halinde oğlundan olan kız torun mirasın yarısını alır. Birden fazla olmaları halinde ise mirasın üçte ikisini alırlar. Erkek kardeşleri ile beraber bulunduğunda mirası ikili birli paylaşırlar. Vefat edenin bir öz kızı ile bulunduğunda mirasın altıda birini alan kız torun, vefat edenin oğlu ile bulunduğunda ise mirastan pay alamaz.
c) Vefat edenin anne-baba bir kız kardeşi olarak kadın: ilk üç hali vefat edenin kızı gibidir. Vefat edenin kızı veya kızlarıyla beraber olunca kız/kızlar hissesini aldıktan sonra kız kardeş kalanı alır (Buhârî, “Ferâiz” 12; Dârimî, “Ferâiz”, 4). Vefat edenin babası veya oğlu ile bir arada olunca mirastan bir şey alamazlar (Nisa, 4/176).
d) Vefat edenin baba bir kız kardeşi olarak kadın: Baba bir kız kardeşler anne baba bir kız kardeşler bulunmadığında mirasta onların aldıklarını alırlar.
e) Vefat edenin anne bir kız kardeşi olarak kadın: Bu durumda anne bir kız kardeş bir tane olunca altıda bir, erkek veya kız birden fazla olunca üçte birde ortak olur (Nisa, 4/12); vefat edenin, çocukları, babası ve dedesi ile bulununca mirastan pay alamazlar.
f) Vefat edenin annesi olarak kadın: Vefat eden kimsenin çocukları veya birden fazla kardeşi varsa altıda bir, vefat edenin çocukları veya birden fazla kardeşi yoksa üçte bir; eşlerden birisi ve vefat edenin babası ile bulunduğunda eşin hissesi verildikten sonra kalanın üçte birini alır (Nisa, 4/11). Eğer ölenin eşi ve dedesi ile birlikte bulunursa mirasın tamamının üçte birini alır.
g) Vefat edenin ninesi olarak kadın: Vefat edenin annesi bulunmadığı zaman altıda bir alır (Dârekutnî, Sünen, V, 160; Abdürrezzak, el-Musannef, X, 273). Ölenin babası olduğunda babaanne, annesinin bulunması halinde hiçbir nine mirastan pay alamaz.
h) Eş olarak kadın: Vefat eden kimsenin çocukları varsa sekizde bir, çocukları yoksa dörtte bir pay alır (Nisa, 4/12; Cürcânî; Şerhu’s-sirâciyye, s. 34).
(Din İşleri Yüksek Kurulu)