Sözlükte “bildirmek, duyurmak, çağrıda bulunmak, ilân etmek” manasında bir masdar olan ezan kelimesi terim olarak “farz namazların vaktinin geldiğini, nasla belirlenen sözlerle ve özel şekilde müminlere duyurmayı” ifade eder. (Diyanet İslam Ansiklopedisi, “Ezân” mad., C. 12, Sh. 36, İstanbul, 1995)
Ezan İslam beldesinin şiarı, imani özgürlüğün sembolü, dinin direği olan namaza çağrı, huzura, güvene ve imana bir davettir. Ezan birlik, beraberlik ve kardeşliğe vesiledir. Ezan manevi olarak kirlenen gönül ve zihinlere bir devadır.
Ezanın Meşru Kılınması Süreci
Beş vakit namaz Mekke’de Miraç gecesinde farz kılınmıştı. Ama namazlar, tek başına uygun olan yerlerde ezansız kılınmaktaydı. Çünkü Mekke’de Müslümanların Kâbe’de biraya gelip cemaatle namaz kılmaları mümkün değildi. Tabi, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) imametinde Kâbe’de buluşup cemaatle namaz kılmaları müminlerin gönüllerinde geçen bir özlemdi.
Hz. Peygamber (s.a.v.), ashâb-ı kirâmla birlikte Medine’ye hicret etti. Medine’ye yakın Kubâ köyünde, Kubâ mescidi ardında da Medine’de Mescid-i Nebevî inşa edildi. Müslümanlar beş vakit camide cemaatle namaz kılmak için bir araya geliyorlardı. Cemaatle camide birlikte namaz kılma özlemleri sona ermiş ve istekleri yerine gelmişti. Fakat bir eksiklik vardı. Namaz vakitlerinin girdiği bilgisi müminlere nasıl haber verilecekti? Bu durum Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ve ashâb-ı kiramın zihinlerini meşgul ediyordu. Bir çözüm bulununcaya kadar namaz vakitlerinin girdiğini belirtmek için “es-Salât, es-Salât” şeklinde bir ilan yapılmaktaydı. Medine’ye yapılan hicrettin üzerinden tam on yedi ay kadar bir süre geçmişti. Bu duruma bir çare bulmak için aralarında istişareye başladılar. Namaz vaktinin girdiğini duyurmak ve hep birlikte huzura durarak ibadet ve dua etmek için mescidde toplanılacağını haber vermek üzere sahabeden bazıları, diğer din mensuplarının ibadete çağrı vasıtalarını kullanmayı teklif ettiler. Kimi, “Hıristiyanlar gibi çan çalabiliriz.” derken, kimisi de, “Yahudilerin yaptığı üzere boynuz şeklindeki bir boru ile çağrıda bulunalım.” diyordu. Hatta bazıları, Mecusilerle özdeşleşen ateş yakmayı ve bunu namaza davet işareti olarak kullanmayı bile gündeme getirdi. Doğrusu bunların hiçbirisi gönüllerine sinmiyordu. (Buhârî, Ezân, 1)
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu konudaki düşünceli halini ve arzusunu yüreğinde hisseden Abdullah b. Zeyd (r.a.) bu duygu ve düşünce ile evine geldi. Ailesi yemeği hazırlamış onu bekliyorlardı. İbn-ü Zeyd (r.a.) iştahı olmadığını söyledi. Zihin yorgunluğu ve bu duygu ve düşünceler içinde yatağına uzanıp uyudu. Uyandığında sevinçten yüreği yerinden fırlayacak gibiydi. Sabahı beklemeden alacakaranlıkta namazdan önce, heyecanla Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanına koştu ve “Ey Allah’ın Resûlü! Ben rüyada elinde çan olan bir adama, “Ey Allah’ın kulu! Bu çanı bana satmaz mısın?” dedim. “Onu ne yapacaksın?” dedi. “Onunla insanları namaza çağıracağız.” dedim. “Sana bundan daha iyisini göstereyim mi?” dedi. Ben de ona, “Tabi,dedim ve bana ezanı öğretti.” dedikten sonra, benliğine kazınan huzura çağrının lafızları ağzından dökülüverdi:
Allâhü Ekber, Allâhü Ekber, Allâhü Ekber, Allâhü Ekber
Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh, Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh, Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh
Hayye ale’s-salâh, Hayye ale’s-salâh
Hayye ale’l-felâh, Hayye ale’l-felâh
Allâhü Ekber, Allâhü Ekber
Lâ ilâhe illâllâh.
Sonra Abdullah b. Zeyd (r.a.), rüyasında gördüğü yeşil elbiseli kişinin, namaza başlarken aynen ezanın sözlerini tekrar etmesini ve “Hayye ale’l-felâh” tan sonra iki defa “Kad kâmeti’s-salâtü” (Namaz başlamıştır) ifadesini ilâve etmesini söylediğini de anlattı. (Ebû Dâvûd, Salât, 28)
Abdullah b. Zeyd’in (r.a.) gece gördüğü rüyasını anlatırken duyduğu heyecan yanında Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sakinliği ve dinginliği hayret vericiydi. O sanki Abdullah b. Zeyd’i (r.a.) bekliyordu; bu mübarek sözleri onun getireceğini biliyor gibiydi; “Bu kesinlikle hak bir rüyadır. Hemen Bilâl ile beraber kalk, çünkü onun sesi seninkinden daha gür ve güzeldir, sana söylenenleri ona öğret de bu şekilde (namaza) çağırsın.”dedi. (Tirmizî, Salât, 25). Hz. Ömer (r.a.), evindeyken ezanın sözlerini duyduğunda önce ürpermiş, sonra şaşırmıştı. Zira bu sözler, kendisine de rüyada öğretilen sözlerin ta kendisiydi. Elbisesini bile yolda giyerek bir solukta Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanına koştu. Meseleyi anladıktan sonra, kendisinin de aynı rüyayı gördüğünü ifade etti. (Ebû Dâvûd, Salât, 28)
Ezan Okumanın, Dinlemenin ve Tekrar Etmenin Önemi
Dinimiz İslam, ezan okumaya, dinlemeye ve okunurken onu tekrar etmeye önem vermiş ve bunun faziletli bir amel olduğunu ifade etmiştir. Ezan okunurken nasıl bir ahlaki yapı içinde olunması gerektiğine dair bilgiler vermiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ezan okumanın fazileti hakkında şöyle buyurmaktadır: “İnsanlar ezandaki ve birinci saftaki (sevabı) bilselerdi, ezan okumak ve birinci safta yer almak için aralarında kura çekmekten başka bir yol bulamazlar ve (sonunda) kura çekerlerdi…” (Buhârî, Ezân, 9; Müslim, Salât, 129).
Ezan İslam beldesinin şiarı ve güvenlik ve özgürlüğün sembolüdür. Çünkü ezan, okunduğu yerin bir İslâm toplumunu barındırdığının ve o bölgenin Allah’ın büyüklüğünü, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğini kabul ettiğinin en açık ilânıdır. Nitekim Enes b. Mâlik (r.a.) şöyle anlatır: “Peygamberimizle bir sefere gittiğimizde bizi hemen savaşa sokmaz, sabah olmasını beklerdi. Sabah olduğunda bekler, ezan okunduğunu duyarsa onlarla savaşmazdı.” (Buhârî, Ezân, 6)
Ezan okunduğu yerde manevi bir güvenlik kalkanı gibidir. Bu nedenledir ki, en az üç hane halkının bulunduğu yerleşim merkezlerinde ezanın mutlaka okunması gerektiği, aksi takdirde orada şeytan ve kötülük hâkim olmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), hususunda şöyle buyurmaktadır: “Bir köyde üç kişi bulunur da ezan okunmaz ve orada namaz kılınmazsa, şeytan onlara musallat olur. Sen cemaate devam et. Çünkü sürüden ayrılanı kurt kapar.” (Hanbel, VI, 445)
Ezanı dinleyen Müslümanların da büyük kazanımlara nail olduğuna dair Hz. Peygamber’in (s.a.v.) müjdeleri bulunmaktadır. Nitekim ezanın mana ve öneminden dolayı müezzinlerin büyük sevap kazandıkları, seslerini duyurdukları canlı cansız bütün varlıkların kıyamette lehlerine şahitlik edeceğine dair ve onların, “kıyamet gününde en uzun boylular (seçkin kimseler) olacağı” (Müslim, Salât, 14) yani makamlarının yüksek olacaktır. Bu gibi nebevî müjdelerden mahrum kaldıklarını dile getiren kimi sahâbe, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) “Ey Allah’ın Resûlü! Müezzinler (ezan okuyarak kazandıkları sevapla) fazilet olarak bize üstün geliyorlar.” diye serzenişte bulunmuştu. Bunun üzerine Hz. Peygamber de (sav), “Sen de, onlar söylediklerini söyleyip bitirince, dilediğini iste; sana da (aynı sevap) verilsin.” (Ebû Dâvûd, Salât, 36) buyurarak, bu rahmet ikliminden hissedar olmanın yolunu göstermişti.
Ezan Duası ve Fazileti
Dinimiz İslam, dua etmeye önem vermiş ve insanın değerinin de dua etmekle doğru orantılı olduğunu ve müminin hayatının her anında duayla hemhal olması gerektiğini ifade etmiştir. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “(Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Furkân, 25/77) Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) efendimiz duanın önemi hakkında şöyle buyurmaktadır: “Dua ibadetin özüdür.” (Tirmizî, Daavât, 1)
Dinimizce, dua etmenin, Cuma günü, Kadir gecesi, Arafat, Kâbe gibi daha makbul ve faziletli olarak görüldüğü yer ve vakitler vardır. Bu sebepten dolayı, dua edilmesi gereken anlardan birisi de, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dua ettiği ve bir edep ve sükûnet ile dinlenen ezandan sonra yapılmasını bizlere tavsiye ettiği “Ezan Duası”dır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) ezan duasını fazileti ve önemi hakkında şöyle buyurmaktadır: “Kim ezanı işitince, ‘Ey bu mükemmel davetin ve kılınan namazın Rabbi olan Allah’ım! Muhammed’e sana yaklaştıran her türlü vesileyi ve fazileti ihsan et. Onu, kendisine vaad etmiş olduğun Makâm-ı Mahmûd’a kavuştur.’ derse kıyamet günü şefaatim ona helâl olur.”(Buhârî, Ezân, 8; Ebû Dâvûd, Salât, 37)
Sonuç olarak, İslam beldesinin şiârı, imanî özgürlüğün göstergesi, günde beş vakit huzura davetin ilanı, maddi ve manevi zararlara karşı bir kalkan olan Ezân-i Muhammedî’yi okumak, dinlemek ve tekrar etmek salih bir ameldir. Dinimiz İslam, ezan ibadetine değer vermiş ve Müslümanların bu faziletli ameli her farz namazdan önce yerine getirmesini istemiştir. İslam beldesinde bilerek terk edilmesi durumunda o beldede yaşayan herkes manevi açıdan bir vebal altına girer. Bunun için her zaman, bir edep ve ahlak içinde, ezan okunduğunda onu dinlemek ve tekrar etmek, onun yüce anlamlarını düşünerek gereğini yerine getirmek, Hz. Peygamber’in (s.a.v) şefaatine nail olmak için ezandan sonra okunan duayı okunmaya uygun bir davranış olacaktır.