Sözlük anlamı olarak “bir yerden bir yere gitmek, ayrılmak, göç etmek” manalarına gelen hicret kelimesi terim olarak “Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ve ashâb-ı kiramın Allah’ın izniyle din-i mübini İslam uğruna Mekke’den Medine’ye göç etmesi” demektir.
Hicret Kurtuluş Yoludur
İslam, dinin yaşanılması ve tebliğ edilmesinin, tüm çabalara rağmen mümkün olmadığı kanaatine varıldığında Müslümanın / Müminin dinini yaşayıp tebliğ edeceği yere gitmesinin faziletli bir davranış olduğunu ifade etmiştir. Nitekim Allah Kuran’da şöyle buyurmaktadır “Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok uygun yer ve imkân bulacaktır. Kim Allah ve resulü uğrunda hicret ederek yurdundan çıkar da sonra ölüm onu yolda yakalarsa artık onun mükâfatını vermek Allah’a aittir; Allah daima günahları örtmektedir, engin rahmet sahibidir.” (Nisa, 4/100); “İman edenler, hicret eden ve Allah yolunda savaşanlar; şüphesiz işte bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah çok yarlığayıcıdır, sonsuz rahmet sahibidir.” (Bakara, 2/218); “İnanan, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katındaki mertebeleri pek büyüktür. Muradına erecek olanlar da onlardır.” (Tevbe, 9/20)
Hicret Günahlardan Kaçıştır
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hicret etmenin anlamsal boyutunu ifade edecek şekilde hicretin önemi hakkında şöyle buyurmaktadır “Muhacir, Allah’ın yasakladığı şeyleri terk edendir.” (Buhârî, İmân, 4); diğer bir rivayette “Muhacir, günah ve hataları terk edendir.” (İbnu Mace, Fiten 2) buyurmaktadır.
Hz.. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Allah tarafından 610 yılında Hira mağarasında ilk vahiyle birlikte kendisine peygamberlik verilince insanlara vahyin mesajını tebliğ etmeye başladı. Kapı kapı dolaştı.
Mekkeli müşrikler başta Hz. Peygamber Efendimize (s.a.s.) olmak üzere O’na tabi olan ve İslam’ı din olarak kabul eden herkese çeşitli sıkıntılar, eziyetler ve ızdıraplar verdiler. Müslümanlar, başlarına gelen sıkıntılar çekilmez durumu gelince Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) emriyle ilk önce iki defa Habeşistan’a hicret ettiler. Tabi bu ilk hicrette Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) yoktu.
Mekke’de vahyin mesajının insanlara ulaşmasında müşrikler tarafından, başta Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.s.) olmak üzere hemen hemen tüm Müslümanlara yönelik çeşitli engeller gittikçe artmaya başladı. Müslümanlar, bu olumsuz durumu artık çekilmeyecek hale gelince Allah’ın izniyle periyod aralıklarla iman yurdu haline gelmiş olan Medine’ye hicret ettiler. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) en yakın arkadaşı ve sıddıkiyet makamında olan Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile birlikte 13 Eylül 622 tarihinde Medine’ye hicret ettiler.
Hicret Yolunda ve Müşriklerin Tuzağı
Mekkeli müşrikler Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) İslam’ı tebliğ vazifesini durdurmak için neler yapılabilir hususunda istişare yapmak üzere toplantı merkezileri olan Daru’n-Nedve’de biraraya geldiler. Toplantı neticesinde Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.), her kabileden bir temsilci savaşçıdan oluşan suikastçı timi oluşturulup onlar tarafından öldürülmesi ve bu vazifeyi yerine getiren kişilere ücret ödenmesi ortak fikrine vardılar. Allah Hz. Cebrail vasıtasıyla onların bu planını Hz. Peygamber Efendimize (s.a.s.) haber verdi.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile birlikte hicret hazırlığı yapmaktaydı. Mekkeli müşrikler aldığı karar doğrultusunda suikastçi timinde görevlendirilmiş olanlara verecekleri ücreti emaneten Hz. Peygamber Efendimize verilmişlerdi. Bu sebeple Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.s.), onların emanetlerini kendilerine vermeleri için hicret gecesi Hz. Ali’yi(r.a.) evinde görevli olarak bıraktı.
Hicret akşamı suikastçiler Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) evini çepeçevre kuşatmışlardı. Evde yanan ışığın sönmesini bekliyorlardı. Işık sönünce hemen eve girdiler. İçerde yatakta yatan Hz. Ali’yi (s.a.s.) görünce bu durum karşısında çok şaşırdılar. Çünkü Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ve yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir (r.a.) çoktan evden çıkıp hicret yoluna girmişlerdir. Suikastçılar O’nun evden çıkışını görmemişlerdi. Bu nasıl olur diye çok birbirine şaşkın bakışlar içinde bakıp sordular. Fakat Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Yasin suresini okuyup Allah’ın yardımıyla onların görmeyeceği bir şekilde evden çıkmıştı.
Sevr Mağarasında
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir(r.a.) ile birlikte Mekke’den çıktı. Normal hallerde Medine’ye gitmesi gereken yoldan gitmeyip Mekke’nin güneybatısında bulunan Sevr dağında bulunan Sevr mağarası gidip oraya sığındılar. Mekkeli müşrikler Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) evinden nasıl çıkıp Hz. Ebu Bekir(r.a.) ile birlikte nereye gittiklerini araştırmaya koyuldular. İz takipçileri onları farklı yerlerde aramaya başladılar. Bunlardan bir grup Sevr dağının üstüne çıkıp oradaki mağaraya baktılar. Mağaranın ağzı örümcek ağıyla kapalı olup ağın arkasında yaptığı yumurtanın üstüne kuluçkaya yatan bir güvercin gördüler. Müşrikler bu manzarayı görünce Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Hz. Ebu Bekir’in(r.a.) bu mağaraya girmedikleri kanaatine varıp ayrıldılar. Hz. Ebu Bekir(r.a.) “Müşrikler örümcek ağını kaldırıp içeriye tam olarak baksalardı bizleri görecekler diye endişenlendim. Bu tedirginliğimi Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) görünce şu ayeti okuyup beni teskinledi “Üzülme, Allah bizimle birliktedir.” (Tevbe, 9/40)
Kumlara Batan Atın Ayakları
Mekkeli müşrikler Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ve Hz. Ebu Bekir’i(r.a.) dört bir yanda aramaya koyulmuşlar. Arayıp da bulanlara maddi değeri yüksek olan çeşitli ödüller verileceğini söylediler. Onların izlerini sürüp hicret yolunda onları bulmaya çalışanlardan biriydi Süraka b. Nevfel. Süreka iyi bir iz sürücüydü. O Hz. Peygamber Efendimizi (s.a.s.) ve Hz. Ebu Bekir’in(r.a.) izi sürüp onları hicret yolunda buldu ve onlara yaklaştı. Hz. Ebu Bekir(r.a.) Süreka’nın kendilerini takip edip bulduğuna dair hissiyatını Hz. Peygamber Efendimize (s.a.s.) bildirdi. O, Hz. Ebu Bekir’e(r.a.) endişelenecek bir durumun olmadığını söyledi. Sevr mağarasında okuduğu ayeti tekrar ona okudu. Çünkü Allah bu kutlu yolda ve yolculukta onlara zarar vermeyi düşünen müşriklere karşı onları korumaktadır. Süraka onlara yaklaştıkça onun atının ayakları çöl kumlarına batıp hareket edemiyordu. Süraka yapılacak bir şey olmadığını anlayınca takip etmekten vazgeçti. O, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) diğer insanlardan farklı bir özelliği olduğuna inandı ve O’ndan eman ve merhamet dileyerek, içinde bulunduğu durumdan kurtulması için Allah’a dua etmesini istedi. Bu olumsuz durumdan Süraka kurtulunca Hz. Peygamber Efendimiz’e (s.a.s.) “kendileri için ne yapabileceğini” sordu. Onun bu teklifi üzerine Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), ona burada durmasını ve peşlerinden gelecek kimseleri engellenmesini istedi. O da bu isteği kabul ederek gelen Mekkeli müşriklere o tarafta kimsenin bulunmadığı söyleyerek geri çevirdi.
Hicret Yolu Tevazudur, Hak ve Adalettir
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hicret arkadaşı olan Hz. Ebu Bekir(r.a.) ile birlikte nöbetleşe bir deveye biniyorlardı. Bazen Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) deveye biner, Hz. Ebu Bekir(r.a.) devenin önüne geçip yularını tutup çekerdi. Bazen de Hz. Ebu Bekir(r.a.) deveye binip Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) devenin yularını tutup çekerdi. İşte bu durum üzerine Medine’ye yaklaşıldığında deveye binme sırası Hz. Ebu Bekir’in(r.a.)di. Hz. Ebu Bekir(r.a.) deveye bindi. Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.s.) devenin yularını tutmuş bir halde Medine’ye 3 km uzaklıkta bulunan Kuba köyüne girdiler. Hz. Peygamber Efendimizi (s.a.s.) tanımayanlar devenin üzerinde bulunan Hz. Ebu Bekir’e(r.a.) yöneldiler. Fakat o, devenin yularından tutup deveyi çekenin Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) olduğunu söyledi. Bunun üzerine Medineli Müslümanlar Hz. Peygamber Efendimize (s.a.s.) yöneldiler.
Hicret Yolunda İnşa Edilen İlk Yapı
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) 20 Eylül 622 tarihinde Medine’ye 3 km uzaklıkta bulunan Kuba köyüne geldi ve üç gün burada konakladı. Medineli Müslümanlar O’nu görüp ziyaret etmek için oraya gittiler. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), İslam toplumunun yaşam, kültür, ilim merkezi konumunda olan ve toplumun birlik ve beraberliğini sağlama özelliğine sahip Kuba mescidini inşa etti.
Hicret Yolunda Cuma Namazı
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ilk durağı olan Kuba köyünden Cuma günü çıkıp Medine’ye doğru yola gittiğinde Cuma Namazı farz kılındı. Bunun üzerine kutlu yolculuğunun vuslat yolunda bulunan Ranune vadisinde yaşayan Salim b. Avf kabilesine uğradı. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) yaklaşık yüz kişilik bir Müslüman topluluğa burada Cuma namazını kıldırdı.
Kıldırdığı Cuma namazından sonra Ranune vadisinden ayrılan Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) 24 Eylül 622 tarihinde Medine’ye ulaşır.
Netice olarak, İslam tarihinde önemli bir yere sahip olan hicret olayından günümüz Müslümanları olarak bizim çıkaracağımız çok ders ve ibret bulunmaktadır. Rabbim hicret olayına ibret gözüyle bakmayı ve her an günahlardan ve hatalardan kaçınarak muhacir olmayı bizlere nasip eylesin.
Hicri 1445 yılımız mübarek olsun.
Cumamız Mübarek Olsun