USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Sağlık

Yüksek Tansiyon Neden Çıkıyor

Yaşam Tarzınızı Tehdit Eden Sessiz Düşman Tansiyon Yüksekliği: Modern Çağın Gizli Tehlikesi Mi?

Yüksek Tansiyon Neden Çıkıyor
09-01-2024 16:48

Tansiyon yüksekliği, özellikle ileri yaşlarda görülen ve hayati organlar üzerinde derin etkiler bırakan bir sağlık sorunudur. Kalp, böbrek, akciğer ve beyin gibi hayati organların işleyişini olumsuz etkileyen bu durum, tedavi edilmezse ciddi sonuçlara yol açabilir. Ancak pek çok kişi tansiyon yüksekliğinin altında yatan nedenleri ve bu durumun nasıl kontrol altına alınabileceğini tam olarak bilmemektedir.

Tansiyon Yüksekliğinin Sağlığınız Üzerindeki Etkileri

Koroner arter hastalığı, beyin kanaması, demans gibi ciddi sağlık problemleri, tansiyon yüksekliğinin kontrol edilmemesi durumunda ortaya çıkabilir. Tansiyon, vücudun tüm sistemleri üzerinde etkili olduğu kadar, pek çok vücut sistemi de tansiyon üzerinde doğrudan etki yapar. Bu çift yönlü etkileşim, tansiyon yönetiminin önemini artırır.

Tansiyon Yüksekliğine Neden Olan Faktörler

Obezite, diyabet, yanlış beslenme alışkanlıkları, ilaç kullanımı, hareketsiz yaşam tarzı ve stres gibi çok sayıda faktör, tansiyon düzeyleri üzerinde doğrudan etki eder. Bu faktörlerin bilinmesi ve kontrol edilmesi, tansiyon yönetiminde kritik bir rol oynar.

Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Tansiyon Kontrolü

Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, tansiyon kontrolünde hayati önem taşır. Düzenli egzersiz, dengeli beslenme ve stres yönetimi gibi yaşam tarzı değişiklikleri, tansiyon düzeylerinin düşürülmesinde etkili olabilir. Ayrıca, bu değişiklikler diğer sağlık sorunlarının önlenmesine de katkıda bulunur.

Önleme ve Erken Teşhisin Önemi

Tansiyon yüksekliği, genellikle belirgin semptomlar göstermeden ilerler. Bu nedenle düzenli sağlık kontrolü ve erken teşhis, bu gizli tehlikeye karşı en etkili silahtır. Erken müdahale, tansiyon yüksekliğinin yol açabileceği ciddi sağlık sorunlarının önlenmesinde kritik bir rol oynar.

Yüksek tansiyon, modern hayatın getirdiği stres ve hareketsiz yaşam tarzının bir sonucu olarak görülebilir. Ancak doğru bilgi ve uygun yaşam tarzı değişiklikleri ile kontrol altına alınabilir. Tansiyon yüksekliğine karşı bilinçli olmak ve gerekli önlemleri almak, sağlıklı bir yaşam için atılacak en önemli adımlardandır.

Yanlış Beslenme ve Tuzlu Diyetler

Kan basıncı vücudun su ve sodyum gibi elektrolit dengesi ile doğrudan ilişkilidir. Kanda sodyumun yüksek olması kan damarlarının daha fazla kasılmasına ve kanın damar içerisinde daha yüksek bir basınçla akmasına neden olur. Dünya genelinde her yıl kalp ve damar hastalıklarından kaynaklanan ölümlerin 1.7 milyonu çok fazla sodyum alımına bağlı olarak gerçekleşir. Kan basıncı ile kalp-damar hastalıkları arasındaki ciddi ilişki göz önünde bulundurulduğunda sodyum tüketiminin kan basıncı üzerindeki kritik önemi daha kolay fark edilebilir.

Beslenme ile alınan sodyum genellikle sofra tuzu olarak kullanılan sodyum klorürdür ve dünyanın pek çok ülkesinde günlük ortalama 10 gram kadar tuz tüketilir. Bu miktar kişinin sodyum-su dengesini bozar ve bunun sonucunda kan basıncında artış gözlenir. Dünya Sağlık Örgütü’nün önerilerine göre kan basıncının normal sınırlarda tutulabilmesi için günlük tuz tüketiminin 5 gramın altında olması oldukça önemlidir. Beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi ve sodyum alımının kısıtlanması ile kan basıncında ortalama 4-6 mmHg azalma meydana gelebilir.

Beslenme ve yüksek tansiyon arasındaki ilişki yalnızca su ve sodyumla kısıtlı değildir. Hayvansal proteinlerin ve yağların sık tercih edilmesi, doymuş yağ asitleri ve trans yağ asitlerinin tüketilmesi, yetersiz posa alımı, yetersiz meyve-sebze tüketimi, şeker ve şeker şurupları içeren besinlerin tüketilmesi ve ​​potasyum, kalsiyum ve magnezyum mineralleri ile çeşitli vitaminlerin eksikliği, tansiyon yüksekliğine yol açan diğer yanlış beslenme faktörleri arasındadır.

Aşırı Çay ve Kahve Tüketimi

Doğru miktarda tüketilen şekersiz çay ve kahve, içeriğinde bulunan flavonoid adlı antioksidan sayesinde kalp ve damar yapısını olumlu etkiler. Ancak kafein içeriği nedeniyle kalp hızında artış ve kan basıncında yükselmeye yol açtığı için aşırı çay ve kahve tüketiminin hipertansiyon riskini artırdığı söylenebilir. Bu tür kafeinli içeceklerin tüketimini günde iki fincan ile sınırlı tutmak kan basıncı kontrolü açısından önemlidir. Ayrıca aşırı çay ve kahve tüketimi uyku problemlerine ve nefes alış-veriş bozukluklarına da yol açabilir. Anatomik nedene bağlı nefes problemleri ise genellikle burun estetiği yani rinoplasti sonrası ortadan kalkar. Obezite

Obezite

vücudun tüm sistemlerinin işleyişini büyük oranda etkileyen kompleks bir sağlık problemidir. Obez bireylerde damar çeperlerinde artmış olan yağ tabakası damarın esnekliğini azaltır ve damar direncini artırır. Bu durumda kalp vücuda kan pompalamak için daha fazla kasılmak zorunda kalır ve bu durum kalbin iş yükünü arttığından kişide hem hipertansiyon hem de kalp yetmezliği gelişme riski artış gösterir. Dolayısıyla obezite tanısı almış olan veya beden kitle indeksi riskli grupta yer alan tüm bireylerin kalp, damar ve tansiyon hastalıkları yönünden düzenli kontrolleri önemlidir.

Diyabet

Vücutta kan basıncı kontrolü kalp, damar, böbrek ve beyin tarafından gerçekleştirilen kompleks bir iştir. Dolayısıyla bu organlardan herhangi birinin işleyişini etkileyen bir hastalığın varlığı kan basıncı kontrolünü bozabilir. Diyabet hastalığında böbrek fonksiyonları büyük oranda bozulur ve hipertansiyon gelişme riski artış gösterir.

Hareketsiz Yaşam Şekli

Düzenli fiziksel aktivite ile arter damarları (atardamarlar) genişler ve bu sayede damar içi basınç azaltılarak kan basıncı kontrol altına alınır. Egzersiz sırasında kasların kasılması ile birlikte artan oksijen ihtiyacı damarların genişlemesine neden olur ve bu sayede damar duvarının esnekliği artırılır. Yetersiz fiziksel aktivite ile hareketsiz bir yaşam şekline sahip olan kişilerde yüksek tansiyon riski %20-50 oranında artış gösterir. Hipertansiyon riskini önlemek ve belirtileri kontrol altına almak için haftada 4-5 gün, en az 30-45 dakika, orta yoğunlukta egzersiz önerilir.

Yetersiz Sıvı Alımı

Su, vücudun fizyolojik işleyişini sürdürebilmesi için gerekli faktörlerden biridir. Yetersiz sıvı alımı sonucunda metabolik faaliyetler yavaşlar, hücre ve dokuların oksijenizasyonu azalır, böbreklerde su tutulumu gerçekleşir ve bunun sonucunda sodyum birikimi görülür. Bu durum kan basıncını doğrudan artıracağı gibi, daha ciddi tablolarda kalıcı böbrek hasarı gelişebilir.

Alkol

Alkol vücudun sıvı-elektrolit dengesini doğrudan etkileyen maddelerden biridir. Yüksek miktarda ya da sık aralıklarla alkol alınması böbreklerde su ve sodyum birikmesine ve ilerleyen dönemde böbrek hasarına yol açar. Dolayısıyla yoğun alkol kullanımı hipertansiyon riskini artıran faktörler arasında yer alır.

Sigara

Sigara vücutta doku hasarına yol açtığı için hem fizyolojik hem de psikolojik pek çok sistemin işleyişini olumsuz etkiler. Sigara kullanan kişilerde kan damarlarının iç yüzeyini saran ve damar esnekliği üzerinde etkili olan endotel dokuda hasar meydana gelir ve damar esnekliğini kaybederek sertleşir. Bu durum hem doğrudan “damar sertliği” olarak adlandırılan ateroskleroz problemine yol açar hem de kan damarlarının gevşemesi zorlaştığı için kan basıncında artış görülür. Altta yatan hiçbir hastalığı bulunmayan kişilerde sigara kullanımı ile kalp krizi riski 2,5 kat artarken, diyabet ve hipertansiyon gibi kronik hastalıkları bulunan kişilerin sigara kullanması durumunda kalp krizi riski 13 kat artış gösterir. Dolayısıyla kan basıncı kontrolünün sağlanması ve kalp-damar sağlığının sürdürülmesi için sigara kullanımından kaçınılması gerekir.

Stres

Stres mekanizması ile vücudun işleyişi baştan sona değişir. Kişide strese yol açan bir durumla karşılaşıldığı anda böbrek üstü bezinden stres hormonu olarak da adlandırılan kortizol hormonu salgılanır ve bu hormon vücudun pek çok sistemi üzerinde doğrudan etkilidir. Kişinin duygu durumundaki değişikliğe bağlı olarak ortaya çıkan stres, kan basıncını dakikalar içerisinde yükseltebilir. Stres durumunda böbreğin kan basıncı kontrol mekanizması olan “renin anjiyotensin sisteminin” aktivitesi artar, insüline karşı direnç gelişir ve en önemlisi damar çeperinin esnemesini sağlayan endotel dokunun fonksiyonu azalır.

Genetik Yatkınlık

Sağlıkla ilgili pek çok durum kişinin genetik yatkınlığı ile doğrudan ilişkilidir. Demans, depresyon, şizofreni gibi psikiyatrik hastalıklar dahil olmak üzere pek çok rahatsızlığın ortaya çıkışında kalıtım son derece önemli faktörlerden biridir. Özellikle kronik kalp hastalıkları, kalp-damar yapısında görülen anomaliler ve kalp sağlığını doğrudan etkileyen hipertansiyon gibi rahatsızlıklar büyük olasılıkla genetik geçiş gösterir. Dolayısıyla ailede kalp ve damar sistemini etkileyen herhangi bir hastalık varlığında kişi hipertansiyon açısından riskli grupta kabul edilir.

Bu doğrultuda, kişinin beslenme alışkanlıklarını ve yaşam tarzını doğru biçimde şekillendirmesi, kan basıncını düşürmeye yönelik besinler tercih etmesi, yaşına uygun seviyede düzenli egzersiz yapması, alkol ve sigara gibi kalp-damar yapısını bozan maddelerden uzak durması ve en önemlisi bu hastalıklara yönelik rutin kontrollerini yaptırması önerilir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ANKET TÜMÜ
ARŞİV ARAMA
E-GAZETE TÜMÜ
22.11.2024 Tarihli Gazetemiz
PUAN DURUMU TÜMÜ