Söz Ve Sorumluluk

Mahmut Yıldızbaş
Mahmut Yıldızbaş

MY.BAŞ2163

Söz Ve Sorumluluk
16-06-2023

            Allah(c.c.), insanı en güzel biçiminde ve fıtratında ve tabiatında iyilik olacak şeklinde yaratmıştır. İnsan bu tabiatını güzel ahlaka sahip olmakla korumaya çalışmaktadır. Kişi iyilik yönünü unutur ve hatalar yaparsa ahlakı kötüleşir ve sahibi olduğu iyilik yönünü korumaz bir duruma düşmektedir.

Dinimiz İslam, insanın iyi fıtratına sahip çıkıp, hem dünyada hem ahirette mutlu, huzurlu ve güven içinde olmasını ister. Bunun için mümin, yaptığı amellerinin, hayır ve hasenatının değerini bilip ahirette boşa gitmemesi ve zayi olmaması için sözlerine ve davranışlarına dikkat etmelidir. Kötü ahlaka ve davranışa sahip olmaması için gayret sarf etmelidir.

Müslüman, her zaman Allah(c.c.)’ın gözetimi altında olduğu, dünyada yaptığı iyilik ve kötülüğü göreceği ve bu karşın ahirette hesaba çekileceğinin şuurunda olmaktadır. Bu nedenle ayet ve hadisler bize, dünyada kazandıklarımızın ahirette heba olmaması için yol gösterip tavsiyelerde bulunmaktadır. Dünyada ve ahirette insanı ve özellikle de Müslüman’ı sıkıntıya sokan ve uzak durması gereken hasletlerden bazılarını şu şekilde ifade edebiliriz:

Gıybet/Dedi-Kodu Etmek

           Gıybet etmek, dinimizin yasakladığı, güzel ahlakı bozan ve ahiret vebali ve kul hakkını içeren kötü ve günah bir davranıştır. Bundan dolayı Allah(c.c.) gıybet etmenin kötü bir davranış olduğu hakkında şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler, birbirinizin gıybetini yapmayın,” (Hucurât, 49/12). Gıybet etmek, kötü bir haslet olduğu için manevi vebali de çok büyük olduğu konusunda Allah(c.c.), yukarda zikrettiğimiz ayetin devamında şöyle buyurmaktadır: “Sizden birisi, ölmüş olan kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mı? Bak bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur.”(Hucurât, 49/12).  Hz. Âişe(r.a.) bir gün Hz. Peygamber(s.a.v.)’e : “Ey Allah’ın Resûlü, şöyle şöyle olan Safiyye sana yeter!” demiştim. – Bu hadisi rivayet eden bazı raviler, Hz. Âişe(r.a.), bununla, Hz. Safiyye(r.a.)’nin kısa boylu oluşunu kastetmişti.- Bunun üzerine Resûlullah(s.a.v.) : “(Ey Âişe), öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denizin suyu ile karışsaydı onu dahi bozardı.” Buyurdu (Ebû Dâvûd, Edeb, 35; Tirmizî, Sıfâtü’l-kıyâme, 51).

             Dinimiz İslam’ın uygun görmediği ve Müslüman bir şahsiyette bulunmaması gerektiğini ifade ettiği gıybet nedir, nasıl anlamımız gerekiyor? Gıybetin, ne anlama olduğu konusunda, Hz. Peygamber(s.a.v.), ashab-ı kirama şöyle bir soru yöneltti: “Gıybet nedir, bilir misiniz?” Sahabe-i kiram: “Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dediler. Hz. Peygamber: “Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır” buyurdu. “Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?” diye soruldu. “Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin;  yoksa, o zaman  ona iftira ettin demektir,” buyurdu. (Müslim, Birr 70)

           Dünya hayatında insanların gıybetini yapanların ahirette karşılaşacağı cezanın dehşetli tablosunu Enes b. Malik(r.a.)’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle ifade edilmektedir: Hz. Peygamber(s.a.v.)’in şöyle buyurdu: Hz. Peygamber(s.a.v.): “Mirac’a çıkarıldığımda bir topluluğun yanından geçtim. Bunlar bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı.” Bunun üzerine: “Ya Cebrail, bunlar kimdir?” dedim. Cebrail: “Bunlar, insanların etini yiyen (gıybet eden)ler, onların şereflerine ve onurlarına ilişenlerdir.” Dedi. (Ebû Dâvûd, Edeb, 35)

             Allah(c.c.) dil nimetini, kendisini zikretmek, hak ve hakikati anlatmak, hayır ve iyilik konuşmak ve nimetlerine karşı şükretmek için vermiştir. Mümin bir şahsiyete düşen vazife, dil nimetinin değerini bilip ona göre hareket etmek ve insanların gıybetini etmemektir. Çünkü ahirette her nimetten sorulacağız. Dil bir nimettir; ondan da sorulacağız. Allah(c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Nihayet o gün nimetlerden elbette sorguya çekileceksiniz.”(Tekâsür, 102/8) Müslüman, dilinden zarar görülmeyen, konuştuğunda iyilik üzerine konuşan ve faydasız olan hususlarda susan ve diline sahip çıkan örnek bir kişiliğe sahiptir. Nitekim Hz. Peygamber(s.a.v.), bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Müslüman, Müslümanların, onun elinden ve dilinden güven içinde olduğu kimsedir”(Buhârî, Îmân, 5; Müslim, Îmân, 65,66); “Allah’a ve ahiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya ada sussun.”( Buhârî, Edeb, 31; Müslim, Îmân, 74)

Sû-i Zân/Kötü Önyargıda Bulunmak

          Zan, hakkında kesin bilgi sahibi olmayan bir hususta ön yargıda ve düşüncede bulunmaktır. Bu da ikiye ayrılır; Hüsn-ü zan ve sû-i zan. Hüsn-ü zan: Bir kişi hakkında iyi düşünceye ve yargıya sahip olmaktır. Örnek olarak; Bizi her gördüğünde selam veren birisinin, dalgınlıktan dolayı bize selam vermeyip önümüzden geçmesi durumunda şöyle bir düşünce ve yargı sahibi olmak “Demek ki beni görmedi veya bir şeye dalmış. Su-i zan: Bir kişi hakkında kötü düşünceye ve yargıya sahip olmaktır. Bizi her gördüğünde selam veren birisinin, dalgınlıktan dolayı bize selam vermeyip önümüzden geçmesi durumunda şöyle bir düşünce ve yargı sahibi olmak “Gördüğü halde selam vermedi. Bu arkadaşım değişmiş, Kibirli ve gururlu olmuş”

           Dinimiz İslam, sû-i zan etmeyi ve sahibi olmayı uygun görmemiş ve onun bir günah olduğunu ifade etmiştir. Müslüman bir kişi bu kötü hasletten uzak durması gerekiyor. Allah(c.c.) sû-i zandan uzak durulması gerektiği hakkında şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır.” (Hucurât, 49/12) Hz. Peygamber(s.a.v.) sû-i zandan sakınılması gerektiği hususunda şöyle buyurmaktadır: “(Sû-i)zandan sakının. Zira zan, sözlerin en yalanıdır.” (Müslim, Birr, 46; Buhârî, Nikâh, 46). Resulullah(s.a.v.) Tebük’te cemaat içinde otururken: “Ka’b b. Mâlik ne yaptı?” dedi. Bunu üzerine Benî Selime’den bir adam: “ Ya Resulullah! Giysilerine ve boyuna, posuna bakıp gururlanması, onu alıkoydu.” Deyince Muâz b. Cebel(r.a.) ona: “Ne kötü bir söz söyledin.” Dedi. (Sonra Hz. Peygamber’e dönerek) “Vallahi, ya Resulullah, Ka’b hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyoruz.” Dedi. Resulullah(Muâzb. Cebel’in bu düşüncesini hoş görerek) sustu.(Buhârî, MegâzÎ, 80; Müslim, Tevbe, 53)

            Müslüman, diğer Müslüman kardeşleri hakkında iyi niyet (hüsn-ü zan) beslemelidir. Zira bu dinimizin gereğidir. Ayrıca fitnenin def’i böyle bir tutumu gerekli kılmaktadır. Birbirimiz hakkında iyi düşünmeli ve birbirimize müminler olarak güvenmeliyiz. İmam Gazzalî, sû-i zannı ‘kalp ile gıybet’ şeklinde tanımlamış; ‘bir kimsenin ayıbını, insanın kendi kendine söylemesini’ bile reddetmiş; kalp ile gıybeti, ‘gözü ile kötü bir şeyi görmeden, kulağı ile duymadan, bir kimseye sû-i zanda bulunmak’ şeklinde tarif etmiştir. (Gazzalî, Kimyayı Saadet, s.388, Merve Yayınları, İstanbul)

Yalan Söylemek

Yalan söylemek, olmayan bir durum veya şey hakkında, insanlara varmış gibi söylemek ve inandırmaya çalışmaktır. Yalan söylemek, insanları aldatmaktır. Hakkı ve gerçekliği gizlemektir. Bu kötü haslete sahip olan ilk varlık şeytandır. Bundan dolayı dinimiz İslam, yalan söylemeyi kötü bir davranış olarak görmüş ve Müslüman bir şahsiyette olmaması gerek bir davranış olduğunu ifade etmiştir. Allah(c.c.) bu konuda bizleri şöyle uyarmaktadır: “…Yalan sözden sakının!”(Hac, 22/30). Yalan söylemenin kötülüğü hakkında Hz. Peygamber(s.a.v) şöyle buyurdu: “Yalan kötülüğe, kötülük cehenneme götürür. İnsan yalancılık yapa yapa, nihayet Allah katında yalancılardan yazılır.” (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103-105)

Müslüman, dürüst, doğru sözlü ve güvenilir bir kişidir. Bu sebeple bu mümtaz kişiliğini bozacak olan yalan söylemekten ve bu kötü hasletten uzak durması gerekir.

İftira Atmak

           İftira kelimesi, sözlükte “yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak” gibi manalara gelen iftirâ, terim olarak “bir kimseye asılsız olarak suç, günah yahut kusur sayılan bir söz, davranış veya nitelik isnat etmek” anlamında kullanılmaktadır.

                Dinimiz İslam’da iftira atmak, iki şekilde olacağını ifade etmektedir. Bunlar; Allah’a ve insana karşı iftira atmak. Bu her iki iftira şekli de günah olarak görülmüş ve ahiret vebali olduğunu ifade edilmiştir. Allah(c.c.), kendisine karşı iftira atanlar hakkında şöyle buyurmaktadır: “Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahidler: “Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır” diyecekler. Haberiniz olsun; Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.”(Hûd, 11/18); insanlara iftira atanların kötü bir davranış içinde olduğu ve bunun ahirette bir vebali olduğu hakkında şöyle buyurmaktadır: “Namus sahibi, bir şeyden habersiz, mü’min kadınlara (zina suçu) atanlar, dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için büyük bir azap vardır.”(Nûr, 24/23)    

            Hz. Peygamber(s.a.v): “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashâb: “Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir” dediler. Rasûlullah (s.a.v): “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnâd ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” buyurdular.(Müslim, Birr 59. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 2)

Söz/Laf Taşımak

             Söz/laf taşımak, nemime olarak ifade edilmektedir. İslam’da nemime, kötü bir davranış ve günah olarak görülmektedir. Nemime, söz/laf taşımak, toplumun birlik ve beraberliğini bozan ve fitne ve fesadın çıkmasına sebep olmaktadır. Hz. Peygamber(s.a.v.) söz/laf taşıyan kişinin, yaptığı bu davranışın cezasını gördükten sonra Cennet’e gireceğini şöyle ifade etmektedir: “Ara bozmak için laf getirip götüren kimse, cennete giremez.”(Müslim, İmân, 168-170; Buhârî, Edeb, 49, 50)

            Hz. Peygamber(s.a.v.), yanından geçtiği iki kabir hakkında: “Bu iki kabirde bulunanlar azap görüyor. Onları azap görmelerinin sebebi büyük (bir günah) değil (sanılsa da), aksine o büyük günahtır: Biri söz/laf taşıyıp koğuculuk ederdi. Diğeri ise idrar temizliğini iyi yapmazdı.”(Müslim, Tahâret, 111; Buhârî, Vudû’, 55)

            Sonuç olarak, Müslüman bir kişi söylediği sözlerin ya lehinde ya da aleyhinde olduğunun bilincinde olması gerekir. Fani olan bu dünya hayatında ebedi olan ahiret hayatını kazanacak söz ve davranışlar içinde olması lazımdır. Bu itibarla, müminin, dinimizin yasakladığı, gıybetten, sû-i zandan, yalandan, iftiradan, laf taşımaktan vb kötü hasletlerden uzak durması göstereceği en güzel davranışlardandır.

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?