Şiirler türküler genellikle kadınlar için yazılır, şiir mısraları nakış nakış halı dokusu gibi kadınların gönüllerine dokunur. Onlara duyulan hasret, sevgi ve aşk anlatılır şiir mısralarında. Şairler ‘Güneşten önce doğar kadınlar kadim Mezopotamya ve Anadolu topraklarında, dünyanın neresinde olursa olsun yaşam yeniden şekillenir kadınların avuçlarında.Doğan güneş bir ananın şefkati sıcaklığında önce kadınların nasırlı ellerini ısıtır. Kadın, anadır bacıdır, teyzedir haladır, sevilir sevilmesine ama erkeklerin çizdiği sınırlar içerisinde prangalı sevilir, sevginin ölçütü erkeklerin beyin ve algı ölçütüyle sınırlı kalır.
Genel anlamıyla, sanayi toplumların ortaya çıkmasıyla, ezenle ezilenin kavgası vardır yaşamın her alanında, ezilen insan topluluğu ortaya çıkar. Ezilen toplumlarla birlikte kadınların payına acı, gözyaşı, mücadele düşer ve beden sömürüsü gittikçe belirginleşir, modern topluluklarda bile, sömürünün biçimi değişse de çekilen acı hep aynıdır…
Yüzyıllardır devam eden kadın-erkek eşitliği söylemi, bir söylemden öteye gitmedi, alışa gelen bir masal gibi anlatılarak devam etti. Oysaki kadınlarımız aile, akrabalar, çevre arasında doğal bir uzlaştırma mekanizmasıdır dengeyi eşitliği sağlamaya çalışır, bir nevi köprü görevi görür. Yaşamın tahsisi ve devamı anlamında rolü, emeği büyüktür. Dünyada toplumu oluşturan sınıfların belirginleşmesi sürecine ve İnsanlık tarihine bir göz gezdirdiğimizde; Mezopotamya taş duvar işlemelerinde kadınlar eşiyle ata binmiş, ok atmış, ava çıkarak eşit ortamlarda yaşamışlardır. Savaşlarda eşiyle omuz omuza dururken, kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesine kadar varan zihniyete nasıl evrimleştiğini anlamak çok güçtür.
Bizim kadınlarımız eşinin yanında hayatin yükünü yükleyen birer amazon kadını gibidirler. Avcı toplumlardan başlayan kadın yolculuğu sanayi gelişimiyle üretimde yer almalarıyla devam etmiştir. Kırsalda yaşayan kadınlarımızın üretim ekonomisine katılımı ile oldukça zor olan yasam şartları daha da zorlaşmıştır. Kırsal kesimdeki kadınların yasamın bir parçası olma yolundaki mücadelesinde diğer şehir toplumlarına göre gerek kültürel gerek yasam tarzı farkından dolayı emek mücadelesinde kadınların kendi aralarında eşit olmadığı gözlemlenmektedir. Kırsalda maddi güce dayalı kadının ezilip hor görülmesi kırsaldaki yasam standartları ve kadınların mücadelesi acısından eksiktir.
Bir dönem ülkemizde eşler metropollere, yurt dışına çalışmaya gittiklerinde, kadına daha çok görev ve sorumluluk düşmüştür. Kadın kız-erkek çocuğu demeden tarlada çalışıp ürün yetiştirmek için mücadele vermiş, varsa üç beş hayvani sağarak yoğurt peynir ve yumurta satarak evine gelir kaynağı sağlamaya çalışmıştır.
Bölgede beş çocuğuyla dul kalan varlıklı kadın, atına binerek ekinleri harmanları kaldırıp, işçilerinin istihdamını sağlayarak var gücüyle kocasının yokluğunu aratmamaya çalışmıştır. Ekonomik durumu kötü olan toprak sahibi olmayan kadınlar Irgat olarak günübirlik tarım ve diğer alanlarda çalışmaya devam etmektedir. Ailenin üretim yapabileceği kendine ait tarlası yoksa yevmiye karşılığı seher vaktinden aksam güneş batana dek işçi olarak ya da kâr ortağı olarak tarlayı sürer eker biçerdi, köyler arası ya da şehirlerarası mevsimlik islerde dayı başı denen amele ağaları ailenin erkekleriyle konuşup iş verirler. Ayrıca işverenlerin iki parça toprak sahibi oldukları için kendilerini bir şey sanıp işçileri aşağılamaları, ezmesi hakarete varan sözler sarf etmesi için daha da üzücü yanı. Bulundukları yerin toprak sahiplerinin gölge bir yerden gözlemlediği işçiler olası bir güneş çarpması durumunda ya da yorgunluktan bitkin düştüklerinde hakaretlere maruz kalırlar. Mevsimlik işlerinde kadın, çoluk çocuk demeden, çok az bir ücret ile çalışan insanlarımız hiç bir din ya da ırka üye olmayan şoven faşistlerin saldırılarına maruz kalırlar. Bura da yaşanan hastalıklar da çabası.
Benim coğrafyamda; kadının kendini yeterince feda ettiği yetmiyormuş gibi, kız çocuklarının kendileriyle sürüklenmesine zorunluluktan razı gelmesinden dolayı birçok kız çocuğu okula gidememiş, her mevsim tarım işçisi çocuklar okuldan erken alınmış, ekonomik, sosyal ve kültürel nedenlerle çocuk yaşta evlendirilmiştir. Okula iki ay geç başlayan çocuklar iki ay erken bitirip bir insanlık trajedisine yol açmışlardır. Kadının verdiği emek sıradan görülmüş erkeğin emeği kadar kıymetli olmadığı gibi, maalesef değersizleştirilmiştir. Kadının emeğinin değersiz görülmesi kadını içine kapatmakta özgüvenini zedelemekte ve sıradanlaştırmaktadır.
Kendini evine adamış kadın doğum, tarla işleri, aileye hatta sülaleye hizmet derken kendini unutur. O bir kere görev için hizmet için gelmiştir bu dünyaya.Görevini karşılıksız bedelsiz yapmakta sınırsız hizmet beklentisini elinden geldiğince yerine getirmektedir.Tüm memnuniyetlerin amelesidir. Kendini akışa bırakan aynada yüzünü dahi göremeyen kadının kocası , koca ekmeği yiyen rahat bakımlı kadınlara bakarak iç geçirir kendi elindeki gülü solduran başka ellerde el yapımı güllere aşık olur. Bu da olayın başka boyutu!
Erkekler ne kadar kadınla üretime destek vermek istese de, kadın bu misyonu yüklenmiştir bir kere. Bölgeye göre iş bölümü yapılır. Mevsimlik tarım işçiliğinde çoğunlukla başka illere gidilir, kadın gebe olması durumu dahi kadının çalışmaya gelmesinde engel değildir. Günlük yevmiyelerle çalışan kadınların, hiçbir güvencesi yoktur çalışırken yaşadıkları iş kazalarında hiçbir hak elde edememişlerdir.Ölümcül kazalarda dahi kader diyerek boyun eğmiş razı gelmişlerdir.
Mevsimlik işçi olarak gittikleri yerde cinsiyet ayırımı daha da artar erkek, kadın arasında ücret farklılıkları oluşur. Çok zor ilkel şartlarda yaşadıkları bu süreçte kadın çocuklarıyla ırgatlığa devam ederken, bir yandan yemeğini yapar, temizlik sorununu nasıl çözeceğini planlarken akşam olunca bir kaşık yemeği sofraya nasıl koyacağını düşünür. Bazen ailede bulunan bakıma muhtaç yaşlıları bırakabilecek yer bulamadıkları için yaşlılarda onlarla gider kadın ayrıca ailenin bakıma muhtaç büyüğünün bakımını üstlenir.
Şartların bu kadar zor hale gelmesinde tarım üzerine planlanan uygulanan politikaların stratejilerin yanlış olduğu, eğitim seviyesi artmadığı için refah seviyesinde artış olmayacağından dolayı olumsuz şartlar birbirini tetikler ve kadının ailesi için verdiği yaşam mücadelesi çok daha zorlaşır. Kadın sömürüldükçe, sömürülür karşısında aile bireyleri bile kör ve sağırdır.
Sürekli kadın haklarından söz edilir. Bu anlamda belirli ve özel günlerde propagandalar, etkinlikler, eylemler düzenlenir. Peki, hiçbir güvencesi olmayan emeğinin karşılığını alamayan tarım işçisi kadınların hakları nerede? Kim nasıl neyi savunacak? Hangi emeğin karşılığı istenecek ve alınacak? Manikürlü tırnağı ”x” marka çantasıyla yılda bir gün bir saat kadın hakları savunulmaz, savunulsa dahi bu biçimsel bir savunmadır sınıfsal yapıdan uzaktır. Onlar meydanlarda boy gösterirken, işçi kadın çöl sıcaklarında ilkel şartlarda çalışıp pamuk tarlalarında güneşten kavrulan yanan yüzlerine, dikenlerin battığı ellerine nasır tutan ayaklarına ilaç niyetine sürecek bir krem bulamaz!.
Ortalama her gün bir kadının öldürüldüğü canım ülkemde keşke mecliste tarım işçisi olarak çalışan elleri nasır tutmuş, kararan yüreğine dünyaları sığdırmış kadınlarımızdan sadece birini sokabilseler. O zaman koltuk sevdası yüzünden makamlarda oturan kadınlar; kadına ve millete nasıl fayda sağlayacaklarını göreceklerdi.
Bizde bir atasözü vardır: “ damdan düşenin halinden damdan düşen anlar” Yönetime emekçi kadınlar gelmedikçe, kadınlar ezilmeye güneşleri solmaya devam edecek, güneşli günler ancak güneşin ve emeğin halinden anlayan kadınlarla, yaşama anlam katacak.
Ve hayat devam ettikçe güneş her sabah önce kadınların nasırlı ellerini ısıtmaya devam edecek.
Yazının sonuna şunu eklemek isterim; erkek için, onun daha iyi bir yaşam sürmesi için kadınlar emek sarf eder, bu emeğin karşılığı acı ve gözyaşı olmamalı.
Uğruna şiirler türküler yazılan kadın sayısının artması, şiir gibi gülümsemeleri ve daha iyi bir dünyada yaşamaları dileğiyle…