Hamd-ü senâ âlemlerin rabbi olan Allah (c.c.)’a aittir. Salat ve selam âlemlere rahmet, uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderilmiş olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’ya, O (s.a.v.)’nun ehl-i beytine, ashabına ve O (s.a.v.)’a tabi olanların üzerine olsun.
Dünya hayatı insanoğlu için bir imtihan ve sınanma alanıdır. Hayat tozpembe bir yapıya sahip değildir. Bazen sevinçli anlarımız olur; bazen de kederli ve üzüntülü zamanlarımız olur. Başımıza gelen tüm bu durumlar bizi olgunlaştırıp hayata hazırlamaktadır. Bunun için bu tür olumlu ve olumsuz tablolar karşısında nasıl bir tutum içerisinde olunması gerektiği önemli bir durumdur. Dinimiz İslam, bizlere nasıl bir çözüm sunup tavsiyeler önerdiğinin bilinmesi önemlidir.
Bu bağlamda İslam, imtihan alanı olanı dünya hayatında insanın başına gelen hususları dört kavramla açıklayıp takip edilmesi gereken hususlarda tavsiyelerde bulunmaktadır. Bu kavramlar, Musibet, Tedbir, Tevekkül ve Sabır’dır. Bu dört kavram Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde geçmektedir. Musibetlere karşı Müslüman’ın sergilemesi gereken tutum, duruş ve ahlaki yapıyı ifade etmektedir.
Musibet, “İnsanın, genellikle kendi iradesi dışında ve beklemediği şekilde karşılaştığı durum” demektir. Daha çok hastalık, kıtlık, zarar ziyan, yangın, deprem gibi afetler, sevilen birinin ölümü vb. ağır sıkıntı veren şeyler için kullanılır. Tedbir, “İşin sonunu düşünüp hareket etme ve sebeplere sarılma” anlamına gelmektedir. Tevekkül, “Bir kimsenin kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı kefil bilip sadece O’na güvenmesi” anlamına gelmektedir. Sabır, “Üzüntü, başa gelen sıkıntı ve belâlar karşısında direnç gösterme; olumsuzlukları olumlu kılmak için gösterilen metanet” gibi anlamlara gelmektedir.
Musibet, İmtihan ve Sabır
Mümin, başıboş yaratılmadığının bilincinde, heva ve hevesine göre hareket edemeyeceğinin şuurunda olan ve bela ve musibetlere karşı nasıl bir tutum içinde olmasını gerektiğinin şuuruna sahip kişidir. Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnet-i seniyyesinde Musibet, İmtihan ve Sabır arasındaki ilişki hususunda biz müminlere yol gösterecek olaylar, nasihatler ve tavsiyeler bulunmaktadır. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de musibet ve imtihan ilişkisi hakkında şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile imtihan ederiz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155).
İmtihan gereği, mümin musibetlere maruz kalabilmektedir. O, maruz kaldığı bu durum karşısında imani ve ahlaki bir duruşu sergilemesi uygun bir davranış olmaktadır. Nitekim Allah (c.c.) musibetler karşısında takınılması gereken tutumun nasıl olması gerektiği konusunda şöyle buyurmaktadır: “O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.” (Bakara, 2/156). Allah (c.c.)’a teslimiyetini bu şekilde ifade eden mümine, Allah (c.c.) katında büyük bir mükâfat olduğu hususunda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.” (Bakara, 2/157)
Allah (c.c.) rızasını kazanmak için musibete karşı sabredip ecrini O’ndan bekleyen mümine Cennet vardır. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Mümin bir kulumun dünyada sevdiği dostunu aldığım zaman, o kimse (sabrederse ve) Allah (c.c.)’tan ecir beklerse onun karşılığı Cennet’tir.” (Buhârî, Rikâk, 6)
Tedbir ve Tevekkül
Müminin musibete düçar kalmaması için sebeplere sarılarak tedbirini alır ve ona göre hareket eder. Belâlara ve musibetlere karşı tedbir almaksızın Allah (c.c.)’a tevekkül etmesi uygun dini açıdan uygun bir davranış değildir. Nitekim olumsuz durumlar karşısında tedbir alınması gerektiği hakkında Allah(c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Tedbirinizi alın…” (Nisâ, 4/71). Bir adam Hz. Peygamberimize (s.a.v.) gelerek, “Ben devemi salı vererek mi tevekkül edeyim, yoksa bağlayarak mı?” demiştir. Efendimiz (s.a.v.) ise, “Deveni bağla sonra tevekkül et” (Tirmizî, Kıyamet, 60) buyurarak tedbir ve tevekkül arasındaki ölçüyü en güzel şekilde ortaya koymuştur.
Günümüzde dünyayı kasıp kavuran Covid-19 Koronavirüs salgınının yaygınlaşmaması ve zararın aza indirilmesi hatta zararın görülmemesi için uzmanların ifade ettiği tedbirlere riayet etmek gerekir. Covid-19 Koronavirüsün olumsuz sonuçları bilimsel olarak ifade edilmektedir. Bu sonuçlar ve neticeler karşısında tedbir almayıp “Bana bir şey olmaz, Allah(c.c.)’ın takdiri neyse o olur. Biz ne musibetler atlattık.” şeklinde söylemler bilgiye, irfana ve vicdana dayanmayan ifadelerdir. Musibetlere maruz kalındığında, dinimizin ifade ettiği şekilde, tedbir, tevekkül ve sabır ile Allah (s.a.v.)’a teslimiyetini gösterilmesi mümine yakışan en güzel davranıştır.
Sonuç olarak, dünya hayatında başımıza imtihan gereği olumlu ve olumsuz birçok olay gelmektedir. Bu olaylar karşısında nasıl bir duruş sergileyeceğimiz gerektiğine dair dinimiz İslam bizlere, Allah (c.c.)’ın rızasını ve rahmetini kazandırıcı bazı öneriler ve tavsiyelerde bulunmaktadır. Bu tavsiyeler, musibet karşısında tedbir, tevekkül ve sabırla teslimiyet ve hamd ile ahlaki ve imani bir tutum içinde olmaktır. Çünkü bu şekilde bir duruş içinde olunması Allah (c.c.)’ın rızasını ve Cennet’ini kazandırıp imani olgunluğa vesile olmaktadır.
Musibet karşısında tedbirsiz ve sabırsız bir tevekkül uygun bir davranış değildir. Musibete maruz kalıp tedbir alınmadan mücadele edildiğinde meydana gelecek maddi ve manevi zarardan dini açıdan hem kul hakkı hem de uhrevi hayat açısından sorumlu olunmaktadır.
BİR DUA
“Allah’ım! Saygı duymayan kalpten, kabul olmayan duadan, doymayan nefisten ve fayda vermeyen ilimden sana sığınırım.”
(Tirmizî, De’avât, 69)
Tüm Müslüman kardeşlerimizin Cuma günü tebrik ederim, hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan dilerim.