2006 yılında yazdığım bir makalem.
“Sorma, düşünme, itaat et” düşüncesi Mezopotamya kültürünün bu güne kadar gelen bir kültürüdür. Tabi bu kültür zamanla ülkemizin tümüne yayılarak yoz bir kültür haline gelmiştir. Bu kültürün bir diğer aşaması ise yaftalama hastalığıdır. Yani düşünmeden, araştırmadan, bilmeden veya bilerek; kendisi gibi olmayanı etiketleme, ilan etme, afişe etme hastalığı… Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki; ne kadar dürüst olursanız olun, hangi kararlı duruşu sergilerseniz sergileyin, Osmanlıdan bize miras kalan “kapı kulu” anlayışını toplum olarak üzerimizden atmadığımız müddetçe yaftalama hastalığından da kurtulmamız mümkün olmayacaktır. İlle de birilerinin emir kulu veya adamı olacaksınız bu ülkede, yâda sistemin adamı. Aksi takdirde ne dürüstlüğünüz, ne beyefendiliğiniz, nede namuslu olmanız sizi yaftalanmaktan kurtaramayacaktır. Kısacası ”kim olduğunuzun hiçbir önemi yok, kimin adamı olduğunuz” önemli bu bölgede ve bu ülkede!
Gidersiniz menfaatiniz olan bir yere; nabza göre şerbet verirsiniz, kendinizi anlatmaya başlarsınız. Ben böyleyim, ben şöyleyim, ben şunun adamıyım, bu aşirettenim, Ankara da dayım var! vs. vs. Devam eder gider bu teraneler… O tip kişiliklere tek kelime ile “yazıklar olsun kalıbınıza!” demekten başka aklıma çok şey geliyor ama neyse… Behey adam! Kendin olamıyor musun? Babayiğit gibi “Ben” diyemiyor musun? Eğer diyemiyorsan o halde yazıklar olsun olmayan kişiliğine! Öyleyse “İtaat ve biat”e devam et. Bu kez iş başkalarını yaftalamaya gelince; aynı kişiliksiz yapılar bilgi sahibi olmadan fikir sahipliğine soyunarak, bilmeden, ezbere, katı bir önyargı ile hüküm oluşturarak, dedikodu çarkını işletmek suretiyle dürüst insanları adice yaftalamak için yarış içine girerler. Kendilerinden olmayanlara çamur atarak ve sınıflandırarak; yok solcu, dinci, milliyetçi; yok Kemalist, ateist, komünist, yok onun adamı, yok bunun adamı diyerek yaftalamayı alçakça marifet sayarlar.
Önce kendini düzelteceksin ve yaftalamaktan vazgeçeceksin. Sana ne kimin ne olduğundan! Toplumun değer yargısı olduğu gibi devletinde bir yargısı vardır. Bırakın da toplum vicdanı ve devletin yargısı görevini yapsın. Hiç kimse başkasını yargılamak, yaftalamak ve etiketlemek hakkına sahip değildir, olmamalıdır. Başkasına çamur atarak yücelmek mümkün değildir. Yüce değerlere sahip olan bir insanın terbiye ve ahlakı bunu kaldırmaz. Çünkü bu toplumun sessiz çoğunluğu olan dürüst bireyler her şeyi çok iyi biliyor ve tahlil ediyor. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Ancak, maalesef bu ülkede yaftalanarak bir yerlere de geliniyor. Ama bilinmelidir ki; yaftalanmanın da, yağcılığında, riyakârlığında sonu hüsrandır. Bu topraklar üzerinde yaşayan herkes, ama herkes; ister Ardahan'ın Posof'unda ister İstanbul'un Nişantaşı'nda yaşasın, tüm insanlar seçkin insandır benim gözümde. Yeter ki onuru ve duruşu olsun. Ne kendini nede başkalarını yaftalasın!
Normal eğitimli ülkelerde, topluma faydalı iyi insanlar yaptığı iyi ve güzel şeylerle yaftalanabilir ancak, cahil ve eğitimsiz toplumlarda görülen bu yaftalama hastalığı iyi insanları karalama, kötüleme ve hatta hakarete ulaşacak boyutlarda kangren haline getirilmiştir. Toplum olarak buna müsamaha göstermemeliyiz. Aksi takdirde biri diğerini yaftalama için veya başkalarına iyi ve şirin görünmek için kişiliksiz, dalkavuk ve sayın muhbir vatandaş türünden bir toplum yaratılarak ülkemizin Ortadoğu ülkeleri kültür seviyesine inmesi kaçınılmaz olacaktır. Kendi inancı ve kişiliğine saygısı olan bir kimse ne şartlarda olursa olsun başkasını menfi olarak yaftalamaz. Başkasını yaftalamak, korkaklığın ve acizliğin belirtisidir. Bu tür xüdfroşlar adam gibi karşınıza çıkamazlar; çünkü olmayan kişilikleri ve cesaretleri buna yetmez.