"Ana, biz bu dünyaya yalnızca karnımızı doyurmak, keyfimize bakmak için mi geldik? Hayır! İnsanca yaşayacağız. Eşit bir şekilde, herkes insanca yaşayacak… Kimisi haram paranın verdiği güçle nasıl yaşayacağını bilemezken, halen evine bir lokma ekmek götüremeyen bir sürü muhtaç aile var. Tamam, her kesin kendine göre bir derdi var, ama gerçeklerini görmek istemediğimiz, feodal-kapitalist toplum dediğimiz bu toplum sadece bireysel bir yaşam tarzını bizlere dayatmış. Daha fazla kazanç, para, istek, arzular, şartlanmışlıklar, kibir ve bencillikleri arttırmıştır. Bu da beraberinde; çıkar, menfaat ilişkileri, rant, faiz düzeni, din tacirliği, hayasızlık, hırsızlık, fuhuş ve her türlü dolandırıcılığı getirmiştir. Hırsların kamçılandığı bu dönem zengini daha zengin, fakiri ise açlıktan ölüme götüren bir dönemdir. Bu yüzden zulüm yapan bütün zenginlere ve ellerinde iktidar ve güç olan herkese karşıyız. Bir gün mutlaka bunların saltanatlarını başlarına yıkacağız…"
Anası hiç duymadığı kelimeleri duyuyordu oğlundan. Ne diyeceğini, ne söyleyeceğini bilemiyordu. Gerçi ne söylese kar etmeyeceğini de biliyordu. Sadece ona birkaç laf etmek istedi, ne var ki kalbi şefkat ve acıma ile daraldı, dili tutuldu. Bir şey söyleyemedi. Korku sarmıştı tüm bedenini… Bu uzun konuşmadan sonra hava iyice serinlemeye başlamış, belli belirsiz bir rüzgar tozu dumana katmıştı. Gün bitmek üzereydi. Gökyüzünün derinliklerinde kızıla boyanmış güneş ağır ağır batmaya yüz tutmuştu. İkbal kocası gelmeden ve bu konuları ondan duymadan son kez oğlunu uyarmak zorunda kalmıştı.
"Yalnız sana bir şey söyleyeceğim oğlum; senin bu konuşmalarını baban duyarsa kıyameti koparır haberin olsun! Ayrıca dikkat et, ayağını denk al! İnsanlara hiç bir zaman güvenme. İnsanda hırs var, kin var, güvensizlik var, bencillik var, ihanet var. Ne kötülük desen var. İnsanlık kalmamış, her tarafı kötüler doldurmuş! Sana öyle bir zarar verirler ki nereden geldiğini dahi bilemezsin. Unutma! Yaşamın bütün pislikleri insanlardan gelir, hayvanlardan değil… O yüzden dikkat et!"
"İşte, ana bende onu söylemek istiyorum. İnsanın düşmanı yine insandır. Biri birilerine her türlü zararı veren de insandır. Bir örnek vereyim sana; orman da etle beslenen hayvanlar biri birilerine saldırıp zarar veriyorlar mı? Yok! Ot yiyen hayvanlarda biri birine zarar vermiyorlar değil mi? Onlar otla beslenen, kimseye saldırmayan zararsız hayvanlardır. Ancak bu otla beslenen hayvanlar var ya; mesela koyun, keçi, tavşan, inek, ceylan gibi otçul hayvanlar, her zaman etle beslenen hayvanlara kurban olmak zorunda kalıyorlar. İşte hem etle, hem de otla beslenen bazı insanlarda kendi çıkarları için hak ve adaleti tanımayan o ormandaki etle beslenen vahşi hayvanlardan daha beterdirler. Bu dünya böyle bir dünya; ya tavşan gibi av olacaksın, ya da zulüm edenlere av olmayarak avcı olacaksın. Başka yol bırakmıyorlar anam… Yaşamı onurlu namuslu insanlara cehennem eden ve kendileri de zevk ve sefa içerisinde yaşayan o zulüm yapanlarladır kavgamız."
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?